Vadedilmemiş gül bahçesi nerede?

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
31 Mart 2020 Salı

İsa’nın kendisini çarmıha gerenler için söylediği “Baba, onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar” sözündeki gibi günlerden geçiyoruz. Çünkü etraftan gelen o kadar tuhaf hal ve görüntüler var ki “Baba, onları bağışla” demek bir yana “arkadaşlar o devir geçti, etrafa bakın. Zaman o zaman değil!” diye mikrofonu alıp haykırasım geliyor. Çok bildiğimden değil, daha iyi şartlarda yaşayabilmek için! Benim şartlarımı da kötüleştirme diye. Bütünü bozma diye… 

Bir tarihte “Beşerden insan olmaya uzanan bir yoldur hayat” demişti birisi. Fakat beşerlerin sayısı hakkında bilgi vermemişti. Sonra “Din ısıtır, bilim aydınlatır” tanımını çok sevmiştim. İkisinin de insanlık adına verdiği çabayı gözden kaçıramayız. Fakat “zor oyunu bozar” gibi başka bir tanım ise son günlerde hayatımızın ortasına dalıp tüm bilinenleri bowling topu gibi deviriyor. Herkes içe kapanmaktan öte bir ipte sıra sıra dizildi. Bir anlamda eşitlendi. Hastalığın kimlik, ırk, din, para, servet sormadığı yere çaresizlik oturuyor. Kimi yakınlarına sarılıyor, kimi evine, kedisine, endişesine, korkusuna…

Belirsizliği yönetmek adına türlü türlü yollara başvuruyoruz hepimiz ve insanız bundan daha doğal olan bir şey yok. Hatta son derece masumane sayılabilecek haller. Fakat bazı durumlar masum olmaktan çok öteye bütünlüğü zedeliyor. Kamu vicdanı denen şeyin bütünlük zedeleyici olaylar bütünü olduğundan bir haber olanlar var.

Ne yazık ki var.

Herhangi bir duruş ve haysiyet değil sadece ‘para sahibi’ olan kimileri, hastanelere ahlaksız teklifler götürmeye başladı. Meşhur hastanelerde yer bulamama ihtimaline karşı, odaları üç aylığına kendileri için tutabilmek adına çetin pazarlıklar yapanları duyuyorum. Hastaneler bildiğim kadarıyla daha haysiyetli bir duruş sergileyip kabul etmiyor. Olur da ederse zaten çekinmeden ifşa ederim.

Düşünsenize böyle bir dönemde sırf parası var diye başkalarının hakkını gasp etmekten çekinmeyen insanlar utanmadan bu teklifleri yapabiliyor. O ‘kıymetli’ parasını insanlarla, şu dönem ödeme güçlüğü çeken bir dolu aileyle paylaşacağı yerde hâlâ ‘özel muamele’ arayışında ve tüm insani değerlerin üstünü çizmekten çekinmiyor. Çekinmediği gibi satın alabileceği suç ortakları arıyorlar. Evet, insanız hayatta kalabilmek için her şeyi yapabiliriz bunu kabul ediyorum. Lakin bu dönemde böyle bir teklifi duymak tüylerimi ürpertiyor. Arkadaşım, dünya zaten sengiller sayesinde bu durumda. Hiç mi sorumluluk hissetmiyorsun? Hiç mi bir yerden döneyim demek istemezsin? Hiç mi meseleyi anlamadın?

Bugüne kadar olanları tamam bir kenara bırakalım! Bari bugünden sonra bir adım at ve şu dünyada tek başına olmadığını anlamakla başla. Bir davranışınla sadece kendine değil hepimize zarar veriyorsun. Bunu anlarsak zaten hepimiz rahat edeceğiz…

Göremediğimiz bir virüsün kısa sürede dünyayı getirdiği hal bana en çok birbirimizi düşüncelerimizle ve davranışlarımızla nasıl hasta ettiğimizi gösterdi. Bunun sonucu kısa vadede böyle acil servisler hastaneler değilse bile dünyanın geldiği hal ortada. Üretilen bolca nefret, aç gözlülükle stoklanan kaynaklar, diğerleri yokmuşçasına kör yaşamlar daha bir dolusu saymakla bitmez.

Ben kolektivizme inanan biri değilim. Yani bireyin kendini kitleler uğruna feda etmesine inanmak üzerine her zaman mesafe koymuşumdur. Fakat bu kolektivizm anlayışı daha başka. Kitleler uğruna feda ettiğin biri yok. Kitlelerin de varlığını bünyene ve dünyana iyice anlattığın bir süreç var. Yani ben olayım da gerisinden bana ne demek artık mümkün olamıyor. Topluca böyle bir bilinç aşaması yapmak zorundayız! Zorundayız çünkü hayat bunu zorla da olsa yaptıracak. Biz daha erken hareket edersek virüs gibi bir dolu çaresizliği yaşamamıza gerek kalmaz.

Deneyim her zaman konuyu anlayamayanlara servis edilir.

E temsili sen anlamadığın için de anlayanlara yazık değil mi? Yazık elbet. Onlar da anlatmaya, göstermeye devam edecek yapacak başka bir şey yok. Keşke olsa. Düşünün, anlayanı bile kenara ayırmıyor hayat. Lakin ısrarla algılamayan arkadaş, sanma ki sen de onlarla aynı şeyleri yaşarsın. Yok, o noktada elbette hayatın deneyim argümanları geniş bir yelpaze sunuyor.

Görüyorsunuz İngiltere Başbakanı, Prens, bilmem kim dinlemeden silindir gibi geçiyor virüs. Hepimize bir şekilde uğruyor. Belki etrafında dolanıyor, belki hafif atlatıyoruz kimimiz. Bilmiyoruz. Ben kendi adıma evden çıkmıyorum. Öte yandan yıllarca yaptığım habercilik mesleğim bana o kadar güzel dünyalar kazandırmıştı ki, kötü anılarım yanında az kalır. Şimdi Instagram ve YouTube üzerinden dünyada olan bitenleri aktarıyorum. Arada okuduklarımı paylaşıyorum. Sadece kendimi kurtarmaya değil ötekiler için de karşılığında bir şey beklemeden elimden geleni yapıyorum…

İşimi televizyonda yapmama engel olanlar, bakalım bu dönemden nasıl çıkacaklar. Hangi değerlerin altında kalıp daha nereye kadar kutuplaşacaklar?

Kaderci bir yaklaşım değil. Hayat denge esasıyla çalışır. Ve er ya da geç olan her şey dengeye gelmek üzere hareket eder. O vesile kimse sonsuza kadar iyi, kötü, güçlü, güçsüz, haklı ve haksız kalamıyor.

Lakin daha vahim olan bir şey var. Ne kadar varlıklı, başarılı, güçlü, vs olursak olalım, tüm korku ve isteklerden geriye, mezar taşınızda; doğum tarihiniz ve ölüm tarihiniz arasındaki üç-beş santim uzunluğunda bir tire kalıyor.

Moral bozmak için değil bir dönemin tireleri olduğumuzu hatırlamak adına…