Dante’nin ‘cehennemi’ mi? ‘Bir’ olabilmemiz için bir mesaj mı?

Mois GABAY Köşe Yazısı
31 Mart 2020 Salı

Dante cehennemi tasvir etti; ressam Boticelli cehennemi resmetti, ama ölümcül bir virüsün daha da yayılmasını önleyerek dünyanın cehenneme dönüşmesini yalnızca bilim adamlarımızın buluşları ve bizlerin gayreti engelleyebilir. 2013 yılında vizyona girmiş, Dan Brown’un ‘Inferno’ romanından uyarlanan aynı isimli filmi hatırlayalım. 14. yüzyılın büyük İtalyan şairi Dante, destansı şiirinde ilk adımı günahı reddetmek olan ruhun Tanrı’ya doğru yolculuğunu betimlemeye çalışmıştır. Dante’nin kendisi, cehennemin dokuz çemberinden geçirilirken, tövbe etmeyen günahkârların şiirsel bir adaletle cezalandırıldığını görmektedir: Falcıların kafaları geriye dönüktür ve ileriyi göremezler; “yapış yapış parmaklı” kirli siyasetçiler kaynamış ziftin içine atılmışlardır. En büyük cezalar ise Dante’nin en büyük kötüleri olan hainler için saklanmıştır: Şeytan’ın üç ağzı içinde sonsuza dek çiğnenecektirler. Bu üç hain, Jül Sezar’ı öldürmüş olan Cassius ve Brütüs ile Judas Iscariot’tur.

Dan Brown, 800 yıl boyunca sanatçılara ilham kaynağı olmuş bu müthiş eseri modern dünyada yaşanabilecek bir cehennemi hayal edebilmek için tasarlar. Filmin günümüz gündemiyle yakın ilişkisi ve korkutucu tarafı her geçen gün artan nüfus, azalan kaynaklar ve toplumsal eşitsizlik ile cehenneme yaklaşmakta olan dünyayı ‘kurtarmak’ için çok zengin bir iş adamının dünyanın nüfusunun yarısından fazlasını yok edecek bir virüsü kendisini de kurban edip dünyaya yayma fikriydi. Kitabı okuyup, filmi de izlediğinizde kendinizi bir yandan Venedik San Marco Bazilikasının çatısından, Ayasofya’nın dehlizlerine, oradan da Yerebatan’da sona erecek müthiş bir maceranın içinde buluyorsunuz. Dileriz savaşmakta olduğumuz korona virüsü hadisesi de filmdeki gibi mutlu bir finalle bir an evvel sonlansın.

Yaşadığımız bu günlerde hepimizin ortak ajandası Zoom ve benzeri video konferans programları, maske, kolonya, dezenfektan kelimelerinden ibaret, sabah akşamımız her türlü kanalda bu mücbir durumla mücadele etmek oldu. Zoom üzerinden yapılan buluşmalara, watchparty’lere, değerli din adamlarımızdan, birçok yetkin isimlerden sosyal medya üzerinden canlı yayınlarına çabucak alıştık. Haklarını vermeden geçmeyelim. Başta Türk Yahudi Toplumu yönetimi olmak üzere, tüm toplum kurumlarımız ve gönüllülerimiz bu zor zamanlarda gösterdikleri yoğun çaba ile devletimizin sağlık çalışanlarının yanında alkışı hak ediyor. Bu dönemde mutluluk veren bir başka gözlemim de tüm kurum, dernek ve gönüllü ordusunun tam bir işbirliği içinde bizlerin tüm zamanlarını dolu değerlendirmek için gösterdiği çabalardır. Zoom programı üzerinden yapılan tefilalalar, din dersleri, uzman diyetisyen, psikolog, yaşam koçları, çocuklara özel oyunlar, sanatçılarımızdan konserler ile gönüllülerimiz adeta evde kalmamız için kendilerini parçalıyor. Bunun yanında ‘Moiz’ karakteri Jojo Abi’nin eski oyunları YouTube üzerinden tekrardan gösterime sunması da bu zor günlerde yüzümüzü güldürüyor. Son olarak mevcut olağanüstü durumdan dolayı dünyada Sefarad hahamların Zoom üzerinden Pesah Sederine onay vermeleri de tarihi bir karar olarak dikkat çekiyor.

Bütün bu ilginç gelişmeleri dikkatle takip edip, ısrarla kredi kartı kullanmayıp, debit kartla şimdilik idare etmeye çalışan, hayatın tümünü on-line’a aktarmaya karşı, okuyacağı yeni baskı bir kitabı ve sevdiği insana alacağı çiçeği asla on-line üzerinden almamaya söz vermiş, Don Kişot misali mücadele eden ‘antika’ bir yazar olarak, virüs sonrası dünya ile ilgili endişelerimi koruyorum. Bizler eğer, virüs geçtiğinde tıpkı Yuval Harari’nin yazısında anlatmaya çalıştığı gibi özel hayatlarımızın tüm kontrolünü devletlerin eline verirsek, rahatımıza daha da alışıp artık maksimum evden çalışmalı bir düzene geçip, birkaç sene içinde Zoom üzerinden görüşmeleri ve hatta bayram yemeklerini normal hale getirirsek maalesef COVID virüsü Dante’nin cehenneminin bir benzerini yeryüzünde yaratmış olur. Bilimin ışığında, hayatımızı kolaylaştıran araçlardan mahrum kalmadan ancak kültürümüzün bize öğrettiklerine de sahip çıkarak bir olabilmemiz ve bu virüsten insanlık adına bir ders çıkarabilmemiz mümkün! Korona virüsü hepimize aile olabilmenin, toplum olabilmenin, düşünmeye bile fırsat bulamadığımız yoğun hayatlarımızda daha iyisini yaratabilmek için tıpkı Şabat gününde olduğu gibi durup düşünebilmenin ve kendi içimizde Tanrı’ya yer açabilmenin önemini bir kez daha hatırlattı. İnsanlık olarak bizim ve bizden evvelki nesillerin de yaşamadığı düzeyde bir sınavdan geçmekteyiz. Dileriz ki toplumları yöneten liderler bu durumdan ders alır ve daha da ciddi sınavlara gerek kalmadan bu krizi bir an evvel atlatabiliriz. Bu zor dönemde gerek yakınlarını kaybedip de son görevlerini yaparken şartlardan dolayı daha da güçlük çeken tüm ailelere gerekse de yakınları hastanede olan tüm insanlara sabır ve şifa diliyorum.