Normal

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
31 Mart 2020 Salı

Sosyal izolasyonun henüz zorunlu olmadığı geçen ay kütüphanemde gözle bir tarama yapmıştım. Okuduğumu zar zor hatırladığım bir Unamuno romanının içinin satır satır çizili olmasına hayıflandım. “Ah!” dedim, vaktim olsa da evvelce okuduğum ve unuttuğum bütün kitaplara tekrar bakabilsem ve hatta satın alıp okumadıklarımı da sıraya alsam… Ve beklenen an geldi, evren buyurun Riva Hanım, size ihtiyacınız olan bütün zamanı sunuyoruz dedi. 14 günlük tecrit sonunda rapor veriyorum: Bir adet tekrar okuma yapabildim: Saramago’dan Kabil, bir de yeni kitabı bitirdim: Hakan Günday’dan Kinyas ve Kayra.

Bu girişi yapmamın sebebi, belki sizin de gözlemlediğiniz bir gerçeği analiz etmek: Her ne idiysek hâlâ oyuz. İçinde bulunduğumuz tuhaf izolasyon, gerçek bir değişimi beraberinde getirmiyor. Huylarımızı sadece katmerli yaşamamızı sağlıyor.

Normal hayatında içine kapanık olan kişi, izolasyon günlerinde görüntülü konuşma sayısında patlama yaşamıyor. Kafe - restoran kültüründen hoşlanan kişi, birdenbire kitaplara gömülüp âlim olma yolunda adımlar atmıyor. Günlük hayatında işlerini canla başla ve ritmik yapan kişi, izolasyon kuralı gelince bile toplantısını yapıyor, makale okumalarını sıraya diziyor, sporunu yapıyor. Dizi izleyenlere hiç girmiyorum bile…

Burada Malcolm Gladwell’in son kitabındaki bir teoriyle paralellik gördüm. Onun teorisine göre alkol alarak karakter değiştirmeye çalışan kişiler (daha esprili, daha girişken, daha çekici) kendilerinin abartılı bir replikası olmaktan ileri gidemiyor. İnsan hep içinde bulunduğu ve yetiştirildiği ortamın insafında. Yalnızken içiyorsa daha da umutsuz ve depresif oluyor, çevresi kalabalıksa içindeki yanlışları yapmak için daha cesur oluyor (kadına taciz, küfürlü konuşma, hırsızlık vs). Yani alkol dönüştürmüyor sadece var olanı perçinliyor. Tecrit de bizi dönüştürmüyor, sadece kendimize inşa ettiğimiz kozanın alanını daraltarak hareketleri daha sıkışık ortamda tekrar etmemize neden oluyor.

Bu yüzdendir ki, “Aman bu tecrit günlerinde normal hayatta fırsat bulamadığım bütün heveslerimi yapayım” yaklaşımını suni buluyorum. Çünkü hâlâ ‘normal’ olarak hatırladığımız geçmiş ile bugünü ayrı sanan bir anlayışla yaklaşıyoruz olanlara. Hâlâ normal sandığımız düzene dönmek için bir sabırsızlık var içimizde.

Hong Kong metrosunda duvara spreyle yazılmış bir slogan gördüm medyada: Normale dönemeyiz, çünkü normalimiz sorunun ta kendisiydi…

O yüzden bu süreyi gerçekten bir ileri adım atmak için kullanacaksam, o da şu olsa: Hayatımı zaten beğeniyorsam bugünü de aynı ritimde geçirmeye razı olmalıyım. Eğer bugünlerde yaptıklarımı daha iyi buluyorsam, demek ki normal sandığım hayat sadece bir sürüklenme idi. Keyif ve oyun faktörü azdı. Bu izolasyon ‘normal’ hayatındaki kendimi sevip sevmediğimi anlama deneyi olabilir. Kendimize kurduğumuz dünyanın aslında kısıtlı mı, başkalarını memnun etme üzerine mi veya sığ mı olduğunu bugünlerde yaptıklarımız ayyuka çıkarıyor. Bugüne kadar kendimize verdiğimiz değer şimdi kendini gösteriyor. 

Hayatta ve sağlıklı kalmanın en büyük sorumluluğumuz olduğu bu günleri ‘koza’mızı tanımaya ve iyileştirmeye çalışarak bir oyuna çevirelim… Normal - anormal ayırmadan…