Çok ilginç zamanlardayız… Bitti dediklerimizin başladığı, bitmez denilenlerin tamamen sona erdiği, artık hiçbir şeyin eskisi olmadığını gördüğümüz, olamayacağını içten içe hissettiğimiz zamanlardayız… Neşeli, heyecanlı, sınırların ortadan kalktığını düşündüğümüz bir dünya kurduğumuza inanıyorduk; insanlar da sermaye de akıştaydı, teknolojik devrim son hızındaydı; bir Afrika’daydık, bir Fransa’da; bir Rusya’daydık bir Edirne’de ama globalizm yani küreselleşme filminin sonunu getiren mülteci krizi ve COVID-19 virüsü oldu. Neden oldu, nasıl oldu hadi gelin yakın tarihe kısaca göz gezdirelim.
Suriye iç savaşının başladığı gün olan 15 Mart 2011 tarihinden bu yana, çatışmalar nedeniyle Suriye'ye komşu olan ülkelere milyonlarca mülteci sığındı. Bu insanlar, Türkiye'nin, Suriye'nin İdlib kentinde 33 Türk askerinin hayatını kaybettiği hava saldırısı sonrasında Türkiye’nin batıdaki sınır kapılarını açmasıyla Avrupa ülkelerine gitmek istedi ve Yunanistan sınırlarına dayandı. Başta Yunanistan ve tüm Avrupa Birliği ülkeleri ise mültecilere sınırlarını tam anlamıyla kapattı. Her ülkenin kendi vatandaşlarının milli çıkarlarını gözetmek konusundaki egoizmine saygı duymak zorundayız. Hatta mesela kendi ırkından olmayanları istemeyen Avrupa halkları geçtiğimiz yıllarda ulusalcı hatta ırkçı tonu bol, şovenist liderlere, popülist sağcı partilere oylarını vermekten çekinmediler. Faşizm bitti, II. Dünya Savaşı acı derslerle dolu derken; Avrupa siyasetinde günümüzde oldukça artan bir hızda ırkçı, göçmen ve Müslüman karşıtı ve popülist söylemlere tanık olduk. Günümüzün aşırı sağ Avrupa partileri, küreselleşme sürecinin yol açtığı mutsuzlar, endişeliler ve öfkeliler kitlesini arkasına alarak güç kazanmaya başladı. Henüz hiçbir aşırı sağ parti tek başına iktidar olamadı, 1999 Avusturya seçimleri hariç, koalisyon ortağı olamadılar; aşırı sağın hiçbir adayı da cumhurbaşkanı seçilemedi. Ama mesela 2017 yılında Fransa’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde LePen, merkez sağ ve merkez sol liderleri geride bırakarak seçimin ikinci turuna Macron ile kalmıştı. İkinci turda büyük bir oy farkıyla kaybetse de yoğun bir propaganda yapma fırsatı elde etmişti. Hollanda’da aşırı Türk ve Müslüman karşıtı Wilders partisi PVV, Türkiye’nin 16 Nisan 2017 anayasa referandumunda Hollanda’da propaganda yapmasına karşı çıkarak; Türkiye-Hollanda arasında doğan krizden sonra oylarını arttırarak beş sandalye daha kazandı. Bu yüzden merkez partisini de kendi söylemlerine çekti, tabanını genişletti. Avusturya’da ise, FPÖ’nün 2006’dan 2017’ye kadar her seçim döneminde parlamentoya daha fazla milletvekili gönderebildiği görülüyor. Ancak, AB ülkelerinde aşırı sağ popülist partilere oy veren seçmenler, ülkelerinin göçmenleri kontrolsüz bir şekilde aldığını, kendi işini kaybedeceğini ya da hâlihazırda işsizken hükümetinin yabancılara devletin sosyal imkânlarını açmasını sorun yapmakta.
Globalizmin karşısına iki düşman çıktı; birincisi ülkelerin sınırlarına yığılmış, denizlerde boğulan, ellerinde evlerinden alabildikleri birkaç eşyayı koyabildikleri naylon torbalarıyla, mesela ta Afganistan’dan, Irak’tan, Suriye’den yollara düşmüş, çaresiz, gariban mülteciler. Diğeri ise daha şaşaalı, debdebeli, özellikle mesela kalın bir ses tonuyla söylendiğinde yuvarlak sesli harflerden oluşması nedeniyle görkemli: Korona. Kornaya benziyor ama korona ki kendisi COVID-19 denilen yeni bir virüs türü. Görünmüyor ama girdiği vücudu yerle bir ediyor. Türkiye dahil tüm dünya ülkeleri maalesef bu korkunç görünmez düşmanla ciddi bir savaş içinde. Savaş dediğim şey silahla yapılır, hastalığın silahı ise ilaçlar, aşılar. Ama gelin görün ki ne aşısı var ne ilacı. Dünyanın bu konuda çalışan bilim insanları, mikrobiyologlar şunlar bunlar aklınıza kim gelirse gelsin bu tuhaf virüsün yarattığı hastalığı yenmek için uğraşıyor. Bunu da buluverin artık değil mi? Yok bulamıyorlar. Bu arada mesela Netflix filmlerinin yenilmez; silahlarla, bombalarla, aklınıza gelen gelmeyen tüm savunma araçlarıyla dolu ABD’si, tüm eyaletleriyle birlikte neredeyse dünyadaki ölüm sıralamalarında birinci. Dünya savunma harcamasının yaklaşık yarısını elinde bulunduran ve 2020 için bu rakamı yaklaşık 738 milyar dolara çıkaran Sam Amca fena sallanıyor, tabii bunda tuhaf bir bilinçsizlikle geldiği günden beri bir dediği bir dediğini tutmayan Trump’ın ciddi bir payı var. Bunu da geçelim, Avrupa ülkeleri maalesef her akşam haberlerde izlediğimiz ölüm rakamlarında şaşırtıcı derecede büyük bir felaketin eşiğindeler. AB çatırdıyor. AB’nin ulus devletlerin egemenliklerini devredecekleri, ulusu ilgilendiren önemli konularda başka ulusların da karar verme haklarının olacağı, sınırları kaldıran bir proje olması mesela sağcı popülistler için başından beri ciddi bir sorundu zaten işte COVID-19 süreci da buna zemin yaratacak derecede güvensizliklerle dolu. Bu süreçte AB’nin ortaklaşa aldığı bir karar ya da kendi aralarında sağlık ya da finans yönünden bir yardımlaşma olmadığı için, her ülke kendi başının çaresine bakmak yoluna gidiyor. İngiltere “ölümleri 20 binde tutabilirsek başarılı sayabiliriz kendimizi” diyor. Oh ne güzel, neredeyse tüm devletler sınırlarını kapattı, ulus devletler vatandaşlarını ülkelerinde güvence altına aldı mesela Rusya'da korona virüsü vakalarının sürekli artış göstermesi üzerine geçtiğimiz hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ulusa sesleniş konuşması gerçekleştirerek önemli kararlar açıkladı. Alınan kararlar kapsamında Rus ordusuna da virüsün yayılımına karşı önlem amaçlı askeri tatbikatlar öneren Putin'in söz konusu talebi üzerine ordu harekete geçti. İsviçre'de 8 bin ordu mensubu devreye girdi, Fransa’da keza, İspanya’da ise özel sağlık sistemi devlet kontrolüne girdi. Örnekler çok ama bunlar bildiğimiz dünyanın pratikleri, ulus devletlerin, merkezi yönetimlerin çalışma biçimleri. Bu felaketten çıkacağız bir şekilde ama ardından geleceklere hazır mıyız? Yeni virüslere, küresel ısınmaya, yeni enerji üretim yöntemlerinin eski yöntemlerle savaşına, bir türlü finansal olarak tatmin edilemeyen insan kalabalıklarına, Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı verilerine göre 70,8 milyon mülteciye… Bilemiyorum ama işimiz oldukça zor görünüyor… Globalizm bitti mi? Alp Er Tunga öldü mü? Issız acun kaldı mı? Ödlek öcün aldı mı? İmdi yürek yırtılır?[1]