Cher Georges… (veya Sevgili Coşkun…)

Sami AJİ Köşe Yazısı
15 Nisan 2020 Çarşamba

Bu haftaki yazımı, büyük bir üzüntüyle, geçen hafta korona virüsüne kurban verdiğimiz, 40 yıllık dostumun anısına ayırdım.

Belki de bazılarınız Genco Erkal’ın onunla ilgili, 10 Nisan’da yayınladığı tweet’i okudunuz:

“Can dostum 57 yıllık arkadaşım, değerli yazar, çevirmen, tiyatro yönetmeni, Bir Delinin Hatıra Defteri eserini dilimize kazandıran Coşkun Tunçtan’ı (Fransa’daki adıyla Georges Daniel) o belalı hastalıktan bugün kaybettik. Kadim dostluklar kolay oluşmuyor. Sonu da o kadar acıtıyor.”

Büyük bir hüzün ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi. 

Bu mesaja yüzlerce başsağlığı dileği geldi. Biri çok anlamlıydı; “Muhsin Ertuğrul’u bir daha kaybettik” diyordu. 

***

Haziran 1979, Kısmet Oteli, Kuşadası:

Oğlumuz o gün ilk defa olarak otelin nefis çimenliğinde emekliyor… Sevgili eşim mutlu mutlu onu takip ediyor… Birden şezlongda oturan Emel Hanım’ı görür… Emel Hanım, çocukların doğduğu Pakize Tarzi Kliniğinin başhemşiresi ve Doktor Pakize Tarzi’nin arkadaşıydı. Kendisi Rus’tu ve etkileyici bir şahsiyeti vardı. Eşim ona yaklaşır, konuşurlar ve Emel Hanım yanında oturan 45 yaşlarında beyi tanıştırır. Fransa’da yaşayan oğlu Çoşkun Tunçtan’dı1

O andan itibaren sohbet muhabbetimiz başladı. Hele her ikimizin St.Michel’li olduğu ortaya çıkınca uzun uzun paylaşılacak konular çıkmıştı…

 O gün başlayan tanışmamız zamanla sıkı bir arkadaşlığa dönüştü. 

Annesi-babası ayrıldıkları için annesiyle beraber, epey zor şartlarda, yalnız Rusça bilen anneannesi ve dedesi ile yaşıyorlardı. Ama Emel Hanım her şeye rağmen oğlunu St. Michel’de okutmayı beceriyor.

Coşkun on dört yaşındayken bir gün anneannesi Tepebaşı Tiyatrosunda bir Rus piyesinin verildiğini tesadüfen öğrenir ve ‘meto-zori’ torununu tiyatroya gitmeyi ikna eder. Coşkun’un tiyatroya olan tutkusu o gece doğar. Ondan sonra okulda bile piyesler çıkartmaya başlar.

1953 yılında St.Michel’i bitirdikten sonra Ankara Devlet Konservatuarına öğrenci olarak katılır. Daha ilk yılında Muhsin Ertuğrul’un dikkatini çeker ve profesyonel oyuncu olarak, İstanbul’da Küçük Sahne’de ünlü ‘Hamlet’ piyesinde rol alır. O yıldan itibaren Muhsin Ertuğrul’un ölümüne kadar yakınlıkları ve dostlukları devam edecektir.

23 yaşında Fransa’nın kendisine sunduğu sekiz aylık devlet bursu ile Paris’e gider. Gidiş o gidiştir. Muhsin Ertuğrul’a yazdığı mektupların birinde kariyerine Fransa’da devam etmek istediğini yazar ve adeta iznini ister. Muhsin Ertuğrul onaylar ancak güçlüklere hazır olması gereğini hatırlatır…

Gerçekten ilk iki yılı büyük zorluklarla geçmiştir. Hatta bir gün açlıktan sokak ortasında bayılır. Ancak pes etmez ve nihayet Cap d’Ail2şehrinin açık hava tiyatrosunda düzenlenen tiyatro festivalinde roller alır.

Artık tiyatro çevrelerinde tanınmaya başlamıştır. Yönetmen, oyuncu öğretmen ve çevirmen olarak faaliyetlerini sürdürür. Hemen hemen bütün ünlü topluluklarla çalışır. 

Özellikle Paris’te düzenlenen uluslararası tiyatro festivalinin organizasyonunda gösterdiği başarı ile Fransız Kültür Bakanlığının dikkatini çeker. Kültür ataşesi gibi görevlendirilir. Lübnan’dan başlayarak muhtelif ülkelere gönderilir. Arada bazı eserleri sahneye koymak için bazı yabancı tiyatrolardan davetler alır. Türkiye’ye de gelir. Başta devlet ve şehir tiyatroları olmak üzere birçok tiyatrodaki oyunları yönetir.

Fransız hükümeti ona yeni görevler yüklemeye devam eder. Bu sefer de ülke içinde, kentlerde kültür merkezleri kurmasını ve onları yönetmesini ister.  Bourges, Mantes la Jolie, Asnieres ve Troyes’da bunları kurar ve yönetir.

Bu sefer Fransız Dış İşleri Bakanlığı devreye girer. Tüm Orta Avrupa (o zaman komünist blok diyorduk) dolaşmasını ve gerektiği süreler orada kalarak, kültür yaşamını incelemesini ister. (Anadili olan Rusça ona çok yardımcı olmuştur.)

Ardından arkadaşı olan Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand, tarafından eski sömürgelerle kültür ilişkilerini geliştirmekle görevlendirilir.

Büyük bir Atatürk hayranıydı. Atatürk hakkında iki kitap yayınlandı. Muazzam bir ilgi gördü. Bu suretle Fransız TV ve radyolarında çeşitli söyleşilere katıldı. Fransa’nın değişik kentlerinde ‘Une Existence Hors du Commun’ başlığı altında Atatürk ile ilgili konferanslar verdi.

Aynı zamanda dünyada sayılı Molière uzmanlarındandı ve İstanbul’da Fransız Kültür Merkezinde muhteşem bir konferansını dinleme şansımız olmuştu.

Hiç evlenmedi. Çok sert ve titiz bir mizacı vardı. Birkaç uzun veya kısa süreli ilişkileri olmasına rağmen bekârlığı tercih etti.

Başta söylediğim gibi, 40 yıldır ilişkimiz kopmadı. Arkadaş canlısıydı. 

Adalar Rotary Kulübüne konferans için dört kere davet ettim. Hiçbir sefer beni kırmadı. Paris’ten kalkıp geldi. Her konferansında ünlü sanatkârları beraberinde getirdi. Bu suretle Nedret Güvenç, Toron Karacaoğlu, Necdet Mahfi Ayral, Deniz Gökçer, Tijen Par, Tilbe Saran gibi ünlüleri tanıma fırsatını da buldum.

En son görüşmemizi on gün evvel yapmıştık. Evde tek başına nasıl durumu idare ettiğini sormuştum. O da komşuların kızının kendisi için alışveriş yaptığını söylemişti. Son Whatsapp mesajını 3 Nisan’da gönderdi. Ateşi aniden arttı. Baygınlık geçirdi. Hastaneye götürdüklerinde çok geçti.

Bu meyanda bir sırrımı da açıklayayım… Sekiz yıldan beri Şalom’da yazdığım yazıların hepsini önce ona gönderirdim. Fikrini aldıktan sonra gazeteye iletmekteydim.

Bu yazıyı gönderemiyorum. Ama bulunduğu yerden mutlaka okuyacağına eminim… 

Fazla kişisel bir yazı oldu ama yazmasam olmazdı…                                    

-----

1)         Coşkun Tunçtan Fransa’da tiyatroya başladığı zaman isminin okunuşu çok acayip neticeler vereceğini, kendine yeni bir isim seçmesi söylendi. Oracıkta aklına ilk gelen ‘Georges Daniel’i seçti ve hep öyle tanındı.

2)          Cap d’Ail, Fransa’nın güneydoğusunda Monaco’ya sınırdaş bir ilçe…