Doğru karar alma zamanı

Rıfat KARAKÖY Köşe Yazısı
15 Nisan 2020 Çarşamba

Geçtiğimiz günlerde Hürriyet Gazetesi yazarlarından Uğur Meleke’nin bir yazısını okudum. Yazının ana aktörü Manchester City’nin Belçikalı oyuncusu Kevin de Bruyne’du: 

“Tarih, Aralık 2013… Yer Londra… O sıralarda 22 yaşında olan Kevin de Bruyne, iki kez kiralanıp geri döndüğü Chelsea’de kendini ispat etme uğraşı içinde. Genç Belçikalı sezona iyi başlamış, ama ağustostan sonra Mourinho onu tamamen unutmuş ve kulübeye mahkûm etmiş. Aralık 2013’te De Bruyne’nin beklediği o mesaj nihayet telefonuna geliyor, hocası onu odasına çağırıyor. O güne kadar kulüp hiyerarşisiyle neredeyse hiç konuşma şansı bulamayan De Bruyne heyecanla görüşmeye gidiyor, ama maalesef beklediği sıcaklığı göremiyor. Belçikalı futbolcu, o görüşmeyi Players Tribune’e kendi ağzından şöyle anlatıyor:

‘Hocanın elinde birtakım kağıtlar vardı. Okumaya başladı. Bir asist, sıfır gol, on top kazanma... Ne anlattığını anlamam herhalde bir dakika sürdü. Sezon istatistiklerimi söylüyordu. Sonra diğer ofansif orta sahalarınkileri saydı: Willian, Schürrle,  Mata, Hazard, beş gol, on asist filan hepsi. Yanıt vermemi bekliyor gibiydi. Onların 15-20 maç, benim sadece üç maç oynadığımı söyledim. Ama kararı kesindi. O sırada onun altıncı tercihi olduğumu, Mata giderse beşinci sıraya çıkacağımı söyledi. İşte hayatımın kırılma anı orasıydı. O anda, beni istemediklerini anladım.’

Bu görüşmeden birkaç gün sonra Chelsea, 8 milyona aldığı De Bruyne’yi 22 milyona Wolfsburg’a sattı. De Bruyne bir buçuk sezonda Almanya’yı büyüledi, tam 54 gol katkısı yaptı ve Premier Lig’e geri döndü.

Şu anda Manchester City’de beşinci sezonunu yaşıyor ve bence Messi-Ronaldo çağı sonrası yeniden dağıtılacak kartların en güçlü favorilerinden. Eğer De Bruyne şu anda City’de değil Chelsea’de olsa muhtemelen iki kulübün de, Premier Lig’in de, hatta Oscar töreninin de kaderine etki edecek bir durum olacaktı bu!”

Aslında bir karar futbol tarihinde birçok şeyi değiştirebiliyordu. Yazının ana fikri buydu. Oldukça keyif alarak okuduğum bir yazı oldu. Ardından her zaman yazdığım Fenerbahçe çerçevesinden baktım olaya...

Merih Demiral… 2013’ten 2016’ya kadar Fenerbahçe’de top koşturdu Merih. Merih ile alakalı okuduğum bazı haberlerde Fenerbahçe’nin altyapı hocalarının “Bu çocuktan hiçbir şey olmaz” tadında raporları A Takım hocalarına ilettiklerini gördüm. Merih en son 17 milyon Euro bedelle Juventus’a transfer oldu.

Mert Günok, 2006’dan 2016 sezonuna kadar Fenerbahçe’de forma giydi. Küçücük bir çocukken girdiği Fenerbahçe’den yetişkin bir kaleci olarak çıktı. Mert’in daha çocuk yaştaki Fenerbahçe formalı fotoğrafları gözümün önünde. Çok az şans verildi, sahip çıkılmadı. Şimdi Başakşehir’de. İki sezondur son haftaya kadar şampiyonluğa oynuyor, Fenerbahçeliler de onu izliyor. Milli Takımın as kalecisi, ligin de en iyi yerli kalecisi olarak gösteriliyor.

Salih Uçan… Bucaspor’dan alınmıştı Salih. Aykut Kocaman zamanında güzel şanslar verdi ona. İyi de değerlendirdi Salih bu şansları. Ardından İtalyan devi Roma’ya transfer oldu. Belki gençliğinden ve aklının havada olmasından pek şans bulamadı orada, kendini geliştiremedi. Ancak ne kadar iyi bir kumaşı vardı. Salih Uçan bana göre Roma’dan sonra Fenerbahçe’ye değil, Fatih Terim ya da Şenol Güneş ile çalışacağı bir takıma gitseydi, şu anda hâlâ ligin yıldızları arasında olurdu.

Recep Niyaz, Denizlispor’dan büyük ümitlerle transfer edilmişti. “Türk Messi” diyorlardı. Oldukça da yetenekliydi. Olmadı… Zaman bile alamadan doğru düzgün ayrıldı Fenerbahçe’den.

Ozan Tufan, Bursaspor’dan milyon Euro’lar verilerek alındı. Bir türlü gösteremedi kendini. Geçen sezon Alanyaspor’a kiralandı. Oldukça iyi bir sezon geçirdi. Bursaspor’da Şenol Güneş, Alanyaspor da ise Sergen Yalçın oldukça iyi kullanabildi Ozan’ı. Bu sene döndü Fenerbahçe’ye eskiye göre daha iyi olsa bile hâlâ çok fazla yol kat etmesi gerekiyor

En son Barış Alıcı ve Berke Özer alındı Altınordu’dan. Tamam dedik yine gençlere dönecek Fenerbahçe. İkisi de doğru düzgün süre alamadan Belçika’ya gönderildi. Oysaki ne kadar yetenekli çocuklar. Barış Alıcı, bana göre bulduğu fırsatları da fena değerlendirmemişti Fenerbahçe’de. Berke desen, Belçika’da başarılı bir grafik çiziyor.

Bir de farklı pencerelerden bakmak lazım; örneğin Burak Yılmaz... Fenerbahçe gol atamadığı tek takım. Gökhan Ünal için bedava Trabzonspor’a gönderilmiş bir yıldız. Kim oynatıyor Burak’ı tekrardan? Şenol Güneş... Aynı şekilde daha da eskilere gidildiğinde Sergen Yalçın... En başarısız olduğu takım Fenerbahçe. Dönemin teknik direktörü Zeman tarafından gönderiliyor. Ardından kısa bir süre sonra Zeman istifa ediyor.

Verdiğim örnekler hem faal olarak top oynayan, hem de eskilerden örnekler. Ancak konuyu birbirine bağladığımız zaman aslında Fenerbahçe’nin ‘futbolcu öğütme’ konusunda ne kadar başarılı olduğunu görüyoruz.

Şu an Fenerbahçe’nin en çok tartışılan bölgelerinde, Berke ya da Mert Günok, Merih Demiral, Barış Alıcı oynasa fena mı olurdu? Burak Yılmaz’ın yeteneğini Şenol Güneş yerine Fenerbahçeli bir teknik direktör keşfetseydi de Burak Fenerbahçe efsanesi olsaydı kasasında kaç para kalırdı acaba?

Evet, Uğur Meleke’nin dediği gibi ufacık kararlar gerçekten futbol tarihinde büyük değişiklikler yaratıyor. Bu ufacık kararlar artık iyi verilmeli. Fenerbahçe başarı istiyorsa transfer yapmak yerine elinde ne var ne yok ona odaklanmalı... Herkesin potansiyelini ortaya çıkarmaya çalışmalı. Bu ufak kararlar yanlış verilmeye devam ederse, her şeyi geçtim gençlerin transferdeki tercihi olmamaya başlayacak Fenerbahçe. Artık bu ‘futbolcu öğütme’ dönemi geçmeli, ‘futbolcu yetiştirme’ dönemine girilmeli.