Albert Camus, 1946 yılında kaleme aldığı bir denemesinde, yirminci yüzyılı Korku Çağıolarak nitelendirmişti. Yazar bu yazısında, ikinci dünya savaşının getirdiği her türlü çöküntünün etkisiyle şunları söylüyordu: “Yaşadığımız dünyada en göze çarpan şey, çoğu insanın, her çeşit inanç sahipleri dışında gelecekten yoksun olmalarıdır. Geleceğe el atmayan, gelişme, iyileşme umudu olmayan bir yaşamın ne değeri olabilir?”
Uğur Kökdenise, 1985 yılında yayımlanan kitabına yine yirminci yüzyıl için Tiksinti Çağıadını vermiş. Bu kitapta yer alan denemelerinde yazar, bu çağa damgasını vurmuş, insanlığın utancı sayılabilecek olayları gözlemleriyle zenginleştirerek anlatıyor; bir aydının başkaldırışı ve duyarlılığıyla…
İnsan düşünmeden edemiyor: Bilim ve teknoloji her geçen gün hayatımıza yeni buluşlar ekliyor. Bu olanaklar doğrultusunda, doğal olarak insanın daha çok refaha ve mutluluğa kavuşmasını bekliyoruz. Oysaki dünyanın genel durumuna baktığımızda düşünen, sorgulayan bir insan olarak, çağımızı nasıl nitelendirebiliriz? Yazarların, düşünürlerin ileri sürdüğü korku ya da tiksinti çağını geride bırakabildik mi? Gelecek için nasıl bir umut besleyebiliriz?
Bu tür sorular, elbette ki yanıtları sosyal, ekonomik ve kültürel birikimiyle, herkese göre değişen yeni soruları doğuracaktır. Kendi payıma günümüzü şöyle tanımlamak istiyorum:
Güvensizlik Çağı!
Başta gelişmiş birçok ülke olmak üzere, gencinden yaşlısına çoğu insan, farklı koşullardaki yaşantısını bir tedirginlik içerisinde geçiriyor. Tinsel ya da maddesel nedenlerden kaynaklanan kaygılarla, günümüz için olduğu kadar, geleceğimiz için de güven duyamıyoruz. Umutsuzluk virüsünün yaratabileceği bu tür olumsuz ortamlar, gerçek virüslerin getirebileceği yıkımlardan çok daha etkili olabiliyor.
Sapiensve Homo Deuskitaplarının yazarı, tarihçi Yuval Noah Harari, korona virüsüyle ilgili bir makalesinde, yaşanan krizin bir nedeni olarak güvensizliği gösteriyor. Şalom Gazetesi’ndeki özetinden birkaç tümceyi aktarıyorum:
“Bugün insanlık akut bir krizle yüz yüze, yalnızca korona virüsten değil, insanlar arasındaki güvensizlikten de. Bir salgını yenmek için insanların bilim uzmanlarına güvenmeleri, vatandaşların devlet yetkililerine güvenmesi ve ülkelerin birbirlerine güvenmesi gerekir. Son birkaç yılda sorumsuz politikacılar kasten bilime, devlet yetkililerine ve uluslararası işbirliğine olan güveni baltaladı.”
Güvensizlik her alanda, yaşanan toplumsal ya da bireysel her türlü ilişkide kuşkularımızı giderek artırıyor, geleceğimizi karartıyor. Maddesel zararlarımızı zaman içinde kazanabilir, yıkılanları onarabilir, bozulan ilişkileri düzeltebiliriz; ama her şey için sağlıklı bir güven ortamının oluşması gerekmektedir: Kaygılanmadan, kuşku duymadan, inanarak…
Umalım ki bu güvensizlik çağını en kısa sürede geride bırakarak, bir güven çağının başladığını görelim, onun mutluluğunu yaşayalım!