Düşündükçe var dünya

Avram VENTURA Köşe Yazısı
29 Nisan 2020 Çarşamba

Ömer Hayyam’ın sevdiğim bir dizesidir: 

“Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok!”       

Yalnızca bir dize, dilime her düştüğünde bana neleri çağrıştırmıyor ki: Bilinci, düşünmeyi, varlık nedenimizi, hayatı, ölümü… Doğumumuzla başlayan, son soluğumuzda noktalanan bir ömrü… Okuduğumuz yüzlerce kitabın özünü ya da hayatla ilgili vardığımız bir kanının karşıt görüşünü de bu dizede bulabiliriz. Öyle ki bilgi ve birikimimiz doğrultusunda, saydığım her bir kavram üstüne hepimizin mutlaka söyleyecek bir sözü olacaktır. Sanırım önemli olan, bize görünen tüm olumlu ve olumsuz yüzleriyle, üstünde yaşadığımız bu dünyayı nasıl yorumladığımızdır.

Derler ki, İbnü’l-Arabi’ye bir dostu, “Bana dünyayı anlat, nasıl bir yerdir?”diye sorduğunda, ilerde iki yakayı birleştiren, delice akan bir ırmağın üstündeki ahşap köprüyü göstermiş. Dostunun şaşkın bakışlarından bir şey anlamadığını gören İbnü’l-Arabi, sözlerini şöyle açıklamış: “Dünya herhangi bir yer değildir. Yerleşemezsin, bu köprüden geçtiğin gibi, bu dünyadan da geçer gidersin.”Dünyanın geçiciliğinden söz eden düşünür, aslında hayatın bir gerçeğini de vurgulamış olmuyor mu?

Âşık VeyselUzun İnce Bir Yoldayım türküsünde, doğum ve ölüm arasında geçen bu dünyadaki yaşamı “iki kapılı bir han” olarak nitelendiriyor. Bizler de bu hanın birer yolcusu olduğumuzu düşünebiliriz.

Görüyor musunuz, düşündükçe neler geliyor dilimin ucuna… Nitekim otuz yılı aşkın bir süre önce gazete köşemin üst başlığını ‘Düşündükçe’ diye koyarken, sözlerimin nereye kadar uzanacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Oysaki insanı ve hayatı odak noktasına koyduktan sonra, sorguladıkça düşüncelerimin ufkuna bir sınır koymanın olanağı yok. Aslında bu özgürlüğün tadını yazarak, paylaşarak çıkardığımı söyleyebilirim. Giderek bu dünyayı yalnızca bir yeryüzü ya da evrenin bir gezegeni olarak değil, hayatı kucaklayan bir kavram olarak görebiliyorum. Kuşkusuz yazarların kitaplarına, düşünürlerin görüşlerine, yaşadığım deneyimlere sığınarak!

Hayyam“Ben düşündükçe var dünya”diyor. Bu düşünürün söylemek istediğini anlıyorum, ama biraz da farklı bir noktadan baktığımda şu soru aklıma takılıyor: Ya inandığımız öte dünya? Okumaya, bilinçlenmeye başladığımız andan başlayarak, öte dünya düşüncesi aklımızın bir köşesinde yer almıyor mu? Daha da ötesi, bütün hayatını bu düşünce doğrultusunda düzenleyenler için söyleyebilecek bir söz bulamıyorum. İnsanlık tarihi boyunca her inancın, bu kavrama farklı anlamlar yüklediğini okuyor, biliyorum. Bu yüzden, bu konudaki her yorumu bireysel inancım doğrultusunda yapmam gerektiğini, bu şekilde farklı geleneklerin sınırlarını aşmamış olacağımı düşünüyorum.

Mezarlıklar kadar hastane koridorlarının da, yaşanmış ya da yaşanamamış bir hayatı sorgulamaya yönelttiğini biliyoruz. Kuşkusuz o mekânlarda geçirdiğimiz saatler geride kalana kadar. O anlarda aklımıza gelenleri bir süre sonra doğal olarak unutuyor, günlük yaşantımıza dönüyoruz. Sonra aklımıza yeni düşünce kıvılcımı düşüyor, hayat sürüyor. 

Sözlerimin başında söylediğimi yineleyecek olursam: Dünya düşündükçe var!