Korona pandemisi ile ilgili rakamlar Batı dünyasında bir nebze düşerken, normalleşme hissiyatının hayata geçirilmesi temkinli bir dille gündeme gelmeye başlamış durumda.
Lakin din adamından astroloğa, devlet başkanından sokaktaki vatandaşa, sanayicisinden, işçisine, taksi şoföründen uçak pilotuna, çiftçisinden pazarcısına kadar her bir dünya vatandaşı sadece bilim adamlarının iki dudağı arasından çıkabilecek iki sözcüğe odaklanmış durumda: “Aşı bulunmuştur”a…
Ne ilginçtir, daha üç ay öncesine kadar bilim, kimi devlet başkanları ve bazı çevreler tarafından ciddiye alınmazken, örneğin, yıllardır bilim insanları ısrarla iklim değişikliğinin dünyamız için geri dönülemez felaketlere neden olabileceğini iddia ederken ve bunu Greta Thunberg dünyanın ‘uyanması’için fantastik bir yaklaşımla dile getirirken, o aynı çevreler bilim insanlarının abarttığını söyleyip hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam etmişler, Greta ile de alay edecek kadar vicdansızlık göstermişlerdi.
Ama şimdi ne oldu? Herkes, varoluş kaygısı ve korkusu karşısında, karanlık dünyalarının bir an evvel yok olması için heyecanla bilimin getireceği aydınlığı bekliyorlar. Evet, sadece bilimin çözümünün yolunu gözlüyorlar, kabustan kurtulmaları için …
Oysaki 14. yüzyılda dünya çapında 200 milyon kişiyi öldüren veba salgını karşısında bilim hiçbir şey bilmiyordu. Salgının neden kaynaklandığı konusunda hiçbir iddiada bile bulunamıyordu. Dönemin en prestijli bilim merkezi olan Paris Üniversitesindeki Tıp Fakültesindeki bilim insanları vebanın çıkışını, uzaydaki yıldızların astrolojik konumlarına bağlamışlardı, sözde bilimsellik adına. Zira vebaya neden olan doğa dinamiği ve insanların neden öldükleri konularında hiçbir bilimsel bulgu hatta fikirleri bile yoktu. Din adamları ise bugün bile benzerlerine tanık olduğumuz, vebayı günahlarımız yüzünden Tanrı’nın gönderdiğine dair bildik kör inanç temelli düşünüyorlardı.
Vebaya yol açan ise bitlerden farelere oradan da insanlara geçen ölümcül bir bakteriydi. Ne astrolojik hareketlerle, ne de günahlarla alakası vardı.
Bugün ise korona virüsünün genom haritası sadece iki hafta içinde bilim tarafından saptanmış ve ilgili testler buna göre hazırlanmıştı.
Bilim sayesinde, ölümcül virüse karşı mücadelenin çok daha etkin ve çözümünün de çok daha kısa sürede olacağı pek muhtemel.
Bilimle dalga geçenler bir kez daha duvara çarpmış oldular…
Korona günlerinde söylem düzeyinde, bilim karşıtlarından sonra en büyük ikinci kaybedenleri de her zaman olduğu gibi komplo teorisyenler ioldu. Sağdan soldan kimi kifayetsiz muhterisler inanmak istediklerini gerçekmiş gibi kusmaya devam etmişler ve de korona virüsünün, ya Yahudiler tarafından, ya da Çin’le ticari bağlamda rekabet edemeyen ABD tarafından Çin’i yere sermek amacıyla yaratıldığını iddia etmişlerdi.
Malumun ilanı olarak, virüs dinsel, etnik kimlik filan ayırmadı, hücrelerinde yaşayabilecek her türlü insanı enfekte etti. Sözde Çin’i vurmayı planlayan ABD ‘de şu ana kadar bile 70 bin kişi ölmüş durumda.
Lakin, çok iyi biliyoruz ki bu nefret söylemli komplo aşıkları bir süre sonra yine kaldıkları yerden devam edecekler yalanlarına, ne yazık ki.
***
Bütün dünya, bilim insanlarından güzel haberler beklerken, pandemi sonrası hayatın ne kadar değişebileceği üzerine kafa patlatan bilim insanları arasında en çok Yuval Harari’ye odaklanmış durumda. İsrailli olan ve muhalif kimliği ile kendi hükümeti başta olmak üzere dünyayı kötüye götürdüklerine inandığı Trump ve benzeri tüm popülist liderleri kıyasıya eleştiren Harari, her gün bir başka medyaya konuşuyor.
Harari, ısrarla korona sonrası hayatlarımızın nasıl değişebileceğine veya şekilleneceğine yöneticilerin yapacağı seçimlere ve bunların bizim tarafımızdan ne derece kabulleneceğimize bağlı olduğunu savlıyor. Salgın esnasında geliştirilen ve hayata geçirilen mobil uygulamalar devletin bizim nerede ve ne yaptığımızı, kimlerle buluştuğumuzu zaten artık gözetlemeye başladığını ama asıl tehlikenin, teknoloji altyapısı hazır olup uygulanmayı bekleyen, deri altı çip gözetimi olduğunu ve bunun insanlığı tamamen bir köle haline getireceğini iddia ediyor, her gün bıkmadan usanmadan.
Deri altı gözetleme sistemi size yerleştirilen çip sayesinde sadece vücudunuzun ısısının, nabız ritminizin ve kalp basıncınızın bilgilerini gözetlemeyecek, beyin aktiviteleriniz de ‘büyük göz’ün merceğine girecek.
Örneğin bir devlet liderinin konuşmasını dinlediğinizde gülmüş veya sinirlenmiş olmanız bu çip sayesinde rahatlıkla saptanabilecek veya bir makaleyi okuduğunuzda vereceğiniz tepki ile sizin düşünce spektrumunda nerede olduğunuz anlaşılabilecek ve bütün bu yeni big data teknolojik kimlik dosyanıza kaydedilecek.
Bu durum haliyle öncesi görülmemiş distopik totaliter rejimlerin ortaya çıkmasını sağlayacak ve insanlık geri dönülemez bir teknolojik ama karanlık bir medeniyet evresine girecek.
Bütün bu öngörüler fantezi kaynaklı değil. Bireyin devasa oluşumlar karşısındaki yalnızlığı ve çaresizliği yüzünden gerçekleşmesinin pekâlâ da mümkün olduğu yakın zaman hayat formatları.
Eğer tehlikenin farkına varırsak bu gidişatı durdurmak mümkün olabilir. Bu distopik geleceği, ancak tüm dünya halkları ile birlik olunması ve dayanışmaya girilmesi durumunda engelleme olanağımız mevcut.
Karl Marx’ın, Komünist Manifesto’da sarf ettiği ünlü, “Tüm ülkelerin işçileri birleşin” sloganını, artık teknolojik esarete düşmek istemeyenlerin, “Tüm ülkelerin özgürlük aşıkları birleşin”e dönüştürmesi elzem olacak.
Zira teknolojik büyük gözaltı muhtemelen insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaratacak.