Hafta başına gerçekten yüksek moralle başladım. Anneler Günü vesilesiyle evim çiçeklerle dolup taştı. Sanal medyadan gelseler bile, öylesine canlı ve renkliydiler ki, neredeyse kokularını aldım. Gelen mesajların içeriği her zamanki klişe cümlelerden hayli farklıydı.
Korona düzenine bayağı alıştım. Çok da mutluyum. Oksijen eksikliğinden daralmam haricinde işler tıkır tıkır işliyor. Tabii ki fiziksel olarak daha çok yoruluyorum ama daha huzurluyum ve zihnim daha berrak. Dış dünyanın getirdikleri kadar, götürdükleri ne kadar çokmuş.
***
Bu sene de ilkbahar sezonunu tayyör giymeden atlattık. Dolaplar yavaş yavaş yaz hazırlığında. Pazar günü 11.00 - 15.00 saatleri arasında altmış beş yaş üzeri vatandaşlara nihayet sokağa çıkma izni verildi. On bire beş kala apartman kapısının önündeydim. İnsanlar ev kıyafetlerinden sıyrılmış, daha özenli görünüyorlardı. Caddede yürüyenler, tanıdık olsun veya olmasın, birbirlerine selam vererek yollarına devam ediyordu. Bir an için, kendimi büyüklerimizin anlattığı gibi ‘Grande Rue de Pera’da hissettim. Saygı, nezaket, sosyal mesafeyi korumak gibi çoktan unutulan değerler bir anda geri gelmişti sanki.
***
Aklım fikrim, Maçka’daki İzmir Palas’ın bahçe duvarını saran mor salkımları görmekti. Yaşadığım kentte kendimi turist gibi hissediyordum. Etrafımı izlemekten, yürüdüğüm yerlere dikkat etmeyi, şehrin golf sahası gibi bol çukurlu kaldırımlarını unutmuşum. Sonuçta ayağım bir boşluğa takıldı. Kelimenin tam anlamıyla, yere kapaklandım. Bir kolumdan eşim, diğer kolumdan yürüyüş yapmakta olan birkaç bayanın yardımıyla ayağa kalktım. Biraz sersemlediysem de, yürüyebildiğimi fark edince rahatladım. İzmir Palas’a yaklaşınca, mor salkımların yerinde yeller estiğini gördüm. Çoktan kurumuşlardı… Yolu biraz daha uzatıp, günümü buz kompresleriyle tamamladım.
***
Normalleşme süreci beni ürkütüyor. Kurallara uymamayı marifet sayan insanlarımız, sağlık koşullarına, kendilerinin ve karşılarındakilerin korunmaya devam edilmesi gerektiğini kavrayacaklar mı?
Can korkusu başka bir şeye benzemez. Dikkat ettiyseniz, COVID-19 ortaya çıkalı beri, acil durumlar haricinde, kimsenin ciddi bir rahatsızlığı olmadı. Herkes bir noktaya odaklandı.
Korona sonrası yaşam tartışmaları ya da öngörüleri çoktan başladı. Merak ettiğim, normalleşme, acaba daha minimal yaşam tarzını getirecek mi? Sıkıca sözü edilen, ‘benden, bize’ geçme dönemi ne şekilde günlük yaşama uyarlanacak?
***
Zoom seansları tüm hızıyla devam ediyor. Sabah dokuzda başlayıp, gece yarısına kadar devam eden programlar, vaktini oturarak geçirmek zorunda olanlar için takdir edilecek bir olay.
Gerçi, konular ve konuklar o kadar ilginç ki bazen seçim yapmakta zorlanıyorum.
Çoğumuza bir asır kadar uzun gelen, ‘Evde Hayat Var’ günleri süresince öğrendiklerim en büyük kazancım oldu. Buna karşılık, kitap okuma hızım azaldı. Normal zamandan fazla çalan telefonlar, her gün düşünülmesi gereken üç öğün yemek gibi ayrıntılar konsantrasyonumu önemli boyutta azalttı. Diğer yandan önyargılarımı en az düzeye indirmeyi, kimseye gereğinden fazla değer vermemeyi ve en önemlisi, bu dünyada bir ölümün, bir de kaybolan güvenin telafisi olmadığını zihnimin bir köşesine yerleştirdim.
9 Mayıs Cumartesi akşamı, Mendy Chitrik’in konukları ilk kez bir Zoom aracılığıyla, muhteşem bir dinleti sundular. Leon Esim ve ‘Biz Bize Fasıl Grubu’ hocaları Kaan Sezerler şefliğinde, Türk Sanat Müziği’nin çok sevilen parçalarını söylediler. On yedi kişiden oluşan grup, beş senedir birlikte çalışıyor. Evlerinden beyaz gömlek ve siyah papyonla katılan sanat gönüllüleri, toplumumuza neşeli dakikalar yaşattılar.
Kaan Sezerler’in klasik kemençesi eşliğinde söylediği ‘İkinci Bahar’ şarkısı geceye ayrı bir renk kattı. Ne mutlu onlara ve ne mutlu bize… Korona günleri toplumumuzun ne kadar üretken ve ince ruhlu olduğunu bir kez daha hatırlattı.
‘Biz Bize Fasıl Grubu’ üyelerinin yaş ortalamasını merak ediyorsanız, hepsi dinç ve hepsi pazar günü sokağa çıktılar…