Hepimiz şu anda kendimizle ve bir şeylerle yüzleşiyoruz. Korona sonrası hayatlarımızla ilgili belirsizliklerimiz devam ediyor. Geçmişe direnmeyenler için korkutan bir dönemde değiliz. Yakın gelecekte yapay zekâ, robotlar, çipli sistemler hayatımızın daha da içine girse de insan var olmaya devam edecek. Sadece biraz daha sert bir geçiş olacak. Korona öncesi yaşamlarımızda zaten pek mi mutluyduk? İnsanlık tarihinin en konforlu yaratıkları olarak kimilerimiz kötü dürtü ve nefreti yayadursun, dünyayı Aden bahçesine dönüştürmek yerine var gücümüzle Sodom ve Gomora’ya doğru sürükleniyorduk. Daha kötü ne olabilirdi? Bir milyar insan her gece yatağa aç girerken, insanoğlu kendi türünü yok etmek için var gücüyle silah üretmeye devam ediyordu. Doğanın bize gönderdiği ilahi mesajı çabucak unutup, daha büyük bir felakete, patlayacağımız yere doğru ilerlemeye devam edecektik.
Korona sonrası dini, bir güç olarak insanları kullanmak için ele alan istismarcılara karşı yeni bir şey söylemeyecek mi insanoğlu? İnanç sistemlerinin ortak mesajlarını, az olanla yetinebilmenin, kendine yapılmasını istemediğini bir başkasına yapmamayıöğrenmek için en doğru dönemde değil miyiz? Semavi dinlerin peygamberleri bugün var olsalar ilk yapacakları iş sizce ne olurdu? Hepimiz hak ettiklerimizi yaşıyoruz. Yapay zekâların bizleri kontrol etmesini istemiyorsak insan kalabilmemiz gerekiyor…
Dünya transhümanizmi konuşadursun, canım ülkemde nefret söylemi korona filan dinlemiyor. 80 yaşında, neredeyse iki ay sonra ailesi ile evden birkaç saatliğine çıktığı zamanlarda bile bu vatana dair inancını bir an bile kaybetmeden, birlik beraberliğimizi vurgulayan, devletimize, sağlık çalışanlarımıza ve tüm milletimize dualarını esirgemeyen Türkiye Yahudileri Hahambaşısı Rav İshak Haleva’ya, ana akım medya tabir edebileceğimiz bir yayının ‘Gerçek Hayat’ dergisinin, Rum ve Ermeni toplumu dini liderleri ile birlikte yönelttiği çirkin, gerçek dışı ithamlara ne söylenebilir… İşte sistemin tıkandığının en belirgin örneği. Bu tip yayınlara gerekli cezai yaptırımlar gelmedikçe ve eğitim müfredatında öngörülen düzenlemeler gerçekleşmedikçe insanlıktan ders almamaya devam edeceğiz. Öte yandan, ellerinde liste olduğunu kafatası avcılığına çıkacağını televizyon ekranından açıklayabilecek kadar gözlerini kan bürümüş insanların ceza almadığı bir ortamda, söylenenlerin, sırf gündem yaratmak uğruna yazılan satırların ne tür sonuçlar verebileceğini geçmişin acı tecrübelerinden halen öğrenemedik mi? Tek avuntumuz, yalnız olmadığımızı bizlere hissettiren, sosyal medya mesajları ile destek veren sağduyulu vatandaşlarımız.
***
Cumhuriyet Gazetesi’nden Nilgün Cerrahoğlu,10 Mayıs 2020 tarihli, Netflix’in Ortodoks Yahudi toplumunun ultra-ortodoks kesiminin bir kolu, Haredi Yahudilerini konu alan ‘Shtizel’ ve ‘Unorthodox’ isimli dizilerdeki gözlemlerinden yola çıkan yazısında şöyle bir soru yöneltmiş:“Bu dizinin İslamcı versiyonu olsa nasıl olurdu?” Öteki gördüğümüzü tanıyabilmek, beraber yaşayabilmek adına konuyu doğru araştırabilecek, her yönünü verebilecek cesur yönetmenlerin böyle bir dizi çekmesi topluma ayna tutabilmek adına çok da iyi olurdu diyebilirim. Kendimizi hep ait olduğumuzu düşündüğümüz kalıplardan dışarı çıkarıp, bize dışardan bakabilmeyi başarabilmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Çıplak kalıp, arınmayı beceremezsek ‘nefret’ adı verilen bu kirle yaşamımızı altüst etmeye devam edeceğiz. Sistem tıkanıp, bir şeyler yolunda gitmiyorsa bunu birileri tek başına yapmadı. Talmud’un bizlere öğütlediği sözü hatırlayalım:“Ben değilsem kim, şimdi değilse ne zaman?”
‘Unorthodox’ dizisinden not ettiğim kimi replikleri de hep beraber düşünmek dileğiyle buraya bırakıyorum. Unutmadan 7 yaşındayken kanseri atlatıp, bedensel gelişimi kısıtlanan İsrailli genç oyuncu Shira Haas’ı Shtizel ve Unorthodox dizisinden sonra adından söz ettiren yeni yapımlarda da duyacağımızı tahmin ediyorum. Oyunculuğuna başlı başına bir mucize dersek abartmış olmayız. Nefretin yerini sevginin alacağı ve gerçeklerimizle yüzleşebileceğimiz günlere…
İsrail’den Berlin’e yerleşmiş genç kızdan Esty’ye: “İsrail’in yarısı Holokost’ta hayatını kaybetti. Bugünü savunmakla öylesine meşgulüz ki, geçmişe duygusal bakamayız.”
Esty Berlin’de yeni hayatı keşfederken: “Tanrı benden çok şey bekledi, şimdi kendi yolumu bulmalıyım.”
“Hayatım boyunca bütün bunlar seni öldürür diye uyarıldım.”
Esty arkadaşına toplumunu tanıtırken: “Bizler soykırımda ölen 6 milyon Yahudi’yi, kaybettiklerimizi geri getiriyoruz.”
Esty’nin annesinden Moishe isimli Haredi gence: “Yoksa siz Tanrı’nın da mı sahibisiniz? Brooklyn’de Tanrı adına çok kötülük yapıldı…”
Moishe’den Esty’ye Berlin’i kastederek: “Çocuğunu bunca ölünün içinde mi büyütmeyi düşünüyorsun?”