Yol ayırımı

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
13 Mayıs 2020 Çarşamba

Tarih, pek çok ihtimalden birinin gerçekleşmesi sonucu oluşan belgedir. Bir dönemin içinde bizzat bulunan ve algısı azıcık bile açık olan her kişi, tarihin aldığı dönemeçlerin aslında tek seçenek olmadığının çokça farkındadır. 

Örneğin Roma İmparatoru Konstantin’in Hristiyanlığı bir din olarak kabul etmesi bir dönüm noktası idi. Bir avuç radikalden oluşan Bolşeviklerin dev bir devleti ele geçirmesi de1. Tarihin bugün vardığı noktayı tek doğal süreç gibi ‘neden sonuç’ ilişkisi olarak açıklamaya çalışan birçok bilim adamı var. Determinizm, tarihin zorunlu bir yoldan geçtiğini öne süren öğretidir. Ancak aslında tarih, deterministik şekilde açıklanamayacak kadar çok patikadan birinin izlenmesi ile oluşuyor. Tarih öğrenmek, geleceği tahmin etmek için bir araç olarak kulanılmamalı. Neden sonuç yoktur. Tarih bilmenin tek amacı, ufkumuzu büyütmek ve insanlığın içinde bulunduğu mevcut durumun kaçınılmaz bir kader olmadığını idrak etmek olmalıdır.

Bu girişi neden yaptım? Tabii ki içinde bulunduğumuz COVID-19 günlerinde, bir sonraki seçilen patikanın da tarihin sayfalarına tek seçenekmiş gibi geçeceğini hissettiğimden.

Hâlbuki şu anda ekonomistlerin ve bilim insanlarının rakamlarla desteklediği iki çok belirgin yol var. Bir yol ayırımındayız. Ve kararı uygulayacak olanlar siyasetçiler. Hangi yolun daha çok oy almalarına yardım edeceğini kestirmeye çalışıyorlar. Önce ayırımı tarif edeyim: Çoğu ülke, zorunlu tecrite devam etmek ile kademeli açılmak arasında bir tercih yapmaya çalışıyor. Ekonominin tamamen nabızsız kalması ile insan yaşamından taviz vermek arasında ne yapacaklarını kestirmeye çalışıyorlar. Siyasetçiler önce tecrit iyi dedi. Her an ‘açılmaya’ iyi demeye başlayabilirler anketlere göre…

Protagoras çelişkisi, iki seçeneğin de eşit olarak doğru ve eşit olarak yanlış olduğu durumlar için kullanılır. Eminim siz de Protagoras adlı Yunan düşünüre bu ara okumalarda rastlamışsınızdır. Bu para canlısı eğitmen vereceği danışmanlık karşılığı hep yüksek ücretler alırmış. Sadece bir gün fakir bir öğrenciyi, ilk kazandığı paradan ödemesi şartı ile ücretsiz kabul etmiş. Ancak öğrenci iş yapmadığı ve parayı bir türlü geri ödemediği için dava yoluna gitmişler. Öğretmen düşünmüş: “Bana borcu var, davayı kazanırsam bana ödeme yapmak zorunda, davayı kaybedersem de öğrenci ilk parasını kazanmış olacak, bana yine ödeme yapmak zorunda.” Öğrenci ise pişkin şöyle düşünmüş: “Davayı kazanırsam bir şey ödememe gerek yok çünkü haklı bulundum. Kaybedersem de ödememe gerek yok, hâlâ bir para kazanmış sayılamam.” İki perspektif de doğru ve yanlış. 

Tıpta da aynı çelişkiler günümüzde yaşanıyor. İki tarafın da biraz haklı olduğu günler. Bir taraf tam tecrit öneriyor, Wuhan’ın üç ayda temizlenmesini örnek gösteriyor. Diğer taraf yaşlı ve çocukların korunduğu, ancak virüsün genç ve sağlıklı nüfusta yayıldığı kademeli bir açılmayı savunuyor.

Bundan iki yıl sonra, tarihin bu yaprağına baktığımızda, “Ekonomiyi bitirmemiz gerekiyordu, başka türlü virüsten kurtulamazdık” diyen bilmiş yorumcular olacaktır. Veya tam tersi, “Ekonomiyi kurtarmamız gerekiyordu, sürü bağışıklığı riskini almamız kaçınılmazdı” diye demeç veren siyasetçiler.

Bu iki yoldan hangisini seçersek o, kaçınılmaz süreç olarak anılacak. Sadece bilelim ki, aslında tek seçenek değildi…