Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı her yıl 19 Mayıs’ta kutluyoruz. Bu yıl korona illeti nedeniyle maalesef sessiz geçmek zorunda olan bu aziz günün tarihsel arka planına sizleri davet etmek istiyorum.19 Mayıs’a gelinceye kadar ömrünü cepheden cepheye koşarak, savaşarak memleketini kurtarmaya çalışan büyük insan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmasaydı; şehitlerimiz, gazilerimiz olmasaydı nice olurdu halimiz kim bilir… O 19 Mayıs gününe kadar bu aziz insanların ne çileler, ne acılarla yoğrulduklarını, ne düşünceler, ne hesaplar, ne sıkıntılar, ne savaşlar içinde gündüzler, geceler geçirdiklerini hayal edebiliyor musunuz? Allahım ne zorluk… Basit bir virüs yüzünden dünyamız başımıza yıkıldı; belirsizlik, belirsizlik diye bunalımdan bunalıma giriyoruz. Şükredelim ki başımızı sokacak bir evimiz, yiyecek lokmamız var. Ama önderimiz de, arkadaşları da canlarını hiçe saydılar ve bugün bu endişesini duyduğumuz sıradan insani kaygıların hiçbirini zerrece umursamayarak sandalımsı bir vapurla Karadeniz’in azgın sularına çıktılar. Bugün Bandırma vapurunu görünce insan hayrete düşüyor, vapurun küçüklüğü, çaresizliği karşısında. Çünkü sonunda kazanılan zafer o kadar büyük ki insan çelişkiye düşüyor. Tek bir hayalleri vardı: ‘Ya istiklal, Ya ölüm’. İşte bu kadar…
Mustafa Kemal, dönemin en önemli komutanlarından biridir. Ülkeyi I. Dünya Savaşı’na sokan İttihatçılara, onların politika ve tavırlarına karşıdır, idealisttir. İstanbul’dayken yaptığı görüşmelerde padişah ve hükümetin yakın çevresinde, güven verici bir izlenim bırakmıştır.
Ali Fuat Cebesoy’a göre, 1907 yılında Mustafa Kemal Paşa, kafasında Misak-ı Milli yani ulusal sınırlarımızı şekillendirmişti. Daha o tarihte Mustafa Kemal Paşa, Misak-ı Milli’nin içine Batı Trakya, Halep, Musul ve Anadolu sahillerine yakın olan adaları dahil etmişti. I. Dünya Savaşı’nın son günlerinde Halep’te sokak savaşını idare eden Mustafa Kemal Paşa, hücum edenlere karşı zafer kazanmıştı. Onun Halep’in kuzeyinde İngiliz ve Araplarla yaptığı son savaş, gerektiği taktirde dağlarda gerilla savaşı vermek üzere hazırlıklar yapması, halkla birlikte Anadolu’yu savunmak için Milli Mücadele’yi başlatacağının en önemli ipuçlarından biriydi.
Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu’ya geçişin anlam ve önemini, bu geçişle başlayacak asıl görevin ne olduğunu biliyordu. Mustafa Kemal’in 9. Ordu Müfettişliğine atanması, 30 Nisan 1919’da Padişah Vahdettin’in onayından geçmiş; 6 Mayıs’ta Mustafa Kemal’in yetki ve görev alanı ile ilgili yönerge kendisine verilmiş, ayrıca tüm kolordulara, sivil yöneticilere bildirilmişti. Bu yetki ve görev yönergesi zamanın Genelkurmay İkinci Başkanı Albay Kâzım (İnanç) tarafından hazırlanmıştı. Mustafa Kemal Paşa’ya, bu kadar geniş yetki veren bu tarihi atanmanın o denli sıkı kontrole rağmen nasıl hazırlanıp kabul edildiği bir muammadır[1].
Kendisi ile birlikte Samsun’a çıkanlar değişik rütbe ve sınıftan on sekiz subaydı. Karadeniz Bölgesi, İngilizlerin işgali altındaydı ve hükümet Mustafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu Müfettişi olarak bölgeye göndermişti.
İstanbul’dan 16 Mayıs 1919’da ayrılıp, Sinop’a 18 Mayıs’ta varan Mustafa Kemal Sinop’ta kentin ileri gelenleriyle buluşur ve geleceğe yönelik planlarını uygulamaya koymaya başlar. Ertesi gün Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in hareketlerinden İngilizler rahatsız olur ve İstanbul’a geri çağırılması konusunda hükümete baskı uygularlar. Anlamışlardır çünkü Kemal’in gücünü, zekâsını. Ancak Mustafa Kemal Paşa onlardan daha akıllıdır ve kendisine yönelebilecek tehlikeyi fark ederek 25 Mayıs’ta Samsun’dan Havza’ya geçer ve çalışmalarına orada devam kararı alır. İzmir 15 Mayıs’ta, Manisa 26 Mayıs’ta, Aydın 27 Mayıs’ta Yunanlılar tarafından işgal edilmişti. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı.
Burada Milli Mücadele’de ilk milli tepki olan Havza Genelgesi’ni yayımlayan Mustafa Kemal Paşa, genelge ile işgallere karşı ilk resmi başkaldırıya imza atar. Ve Kurtuluş Savaşımız başlar. Batı basınına göre 13 Ekim 1919’a gelindiğinde yani Samsun’a çıkışından sadece beş ay sonra, Samsun’a karışıklıkları bastırmak için gönderilen Mustafa Kemal Paşa, emirlere itaat etmemiştir, yasa dışıdır, doğu vilayetlerinde gücü eline almıştır ve İzmit’e kadar hemen tüm vilayetlerde tek yönetici olarak kendisini görmektedir[2]. Birçok vilayetteki Duyun-ı Umumiye’ye ait ambarlardaki arpa ve buğdaya el koymakla yetinmeyen Mustafa Kemal Paşa’nın amacı, İstanbul Hükümetine karşı protestoları provoke etmektir. Düzensiz birlikleri askere alan Mustafa Kemal Paşa, 50 altınlık askerlikten muafiyet vergisini empoze etmektedir. Mustafa Kemal Paşa barış antlaşmasından önce Türkiye’yi bölmekle suçladığı İtilaf Devletleri aleyhine haberleri, basında müttefik ve İstanbul Hükümetinin sansürlediğini ileri sürmekte ve herhangi bir girişimde silahlı direniş çağrısı yapmaktadır. Bu arada, İstanbul Hükümeti içinde de birçok heyecanlı siyasi, hâlâ milliyetçi hareketin destekçisidir[3].
Çok ama çok ama çok akıllı bir adamdır Mustafa Kemal Atatürk. Bir taraftan İstanbul Hükümeti’ni öte yandan işgalcileri, bir taraftan hâlâ halifeye ve padişaha bağlı olan halkı, her grubu, her cepheyi rayında tutar. Yetmez, bir de türlü savaşlardan arta kalan, aç, perişan, yorgun, fukara Türk ordusunun küllerinden yeniden doğuşunun mimarıdır. Işıklarda uyu yüce Atatürk, aziz şehitlerimiz, gazilerimiz; gençlerimiz emanetinin bekçisidir, zordur almak bizden buraları…