COVID-19 pandemisi dünyamızı etkilemeyi sürdürürken, İsveç’in pandemi politikaları dikkat çekmeyi sürdürüyor. Resmi olarak dile getirilmese de, İsveç’in uyguladığı yöntemin bir ‘sürü bağışıklığı’modeli olduğunu söyleyebiliriz. COVID-19 tanısı alan 33 bin üzerinde hastanın 4 bin kadarı hayatını kaybetti. Bu sayıları yorumlarken, İsveç’in kime COVID-19 testi yapılacağı konusunda seçici davrandığını belirtmek gerek. Öncelik kamu hizmetlerinde rol alan sağlık çalışanları, polis, itfaiye gibi kesimlere tanınıyor. Nüfusa göre ölüm oranı düzeltildiğinde, İsveç COVID-19 nedeniyle ölümlerde Belçika, İspanya,Birleşik Krallık, İtalyave Fransa’dan sonra, milyonda 396 ölümle dünyada altıncısırada. Oran Danimarka’da milyonda 96, Finlandiya’da milyonda 55 ve Norveç’te milyonda 43. İsveç toplumu sürü bağışıklığı modelini, ne yazık ki yüksek ölüm oranı gibi bir bedelle ödemekte.
İsveç’in pandemi yönetimindeki yaklaşımı ulusal ve uluslararası boyutta tartışmalara yol açmakta. İsveç’i diğer ülkelerden ayıran en belirgin farklar hükümet ve yetkili kuruluşların ağırlıklı olarak topluma yasaklar koyması değil, önerilerde bulunması. El yıkama ve sosyal mesafe koymak kadar, gereklilik arz etmeyen seyahatlere çıkmamak da tavsiyelerarasında. Üniversitelerin kapalı olmasına karşılık, ilkokullar, kreşler açık. Toplumsal alanlarda, parklarda, spor salonlarında, lokantalarda ve kafelerde insanlar bir araya gelmeyi sürdürüyor. Stockholm’de lokantaları tıklım tıklım dolu görebilmek mümkün; ayakta müşteri bulunmaması koşuluyla. Bu kurala uymayan birkaç lokanta geçen haftalarda ancak kapatılabilmişti. İsveç’teki bireyler de -istisnalar hariç- önerileri takip ediyor ve hükümetin ‘gündelik yaşamı’ sürdürmeye yönelik politikalarını destekliyor. Sosyal Demokrat Parti anketlere göre puanını yüzde 5 arttırmış durumda.
Pandemi yönetiminde İsveç’in sembolü devlet epidemiyoloğu Anders Tegnell. Kendisinin popülaritesi o kadar arttık ki, kimi bireylerin vücutlarına Tegnell dövmesi yaptırdığını görebilmek mümkün. Peki, Tegnell ve ekibinin stratejisi ne kadar iyi? COVID-19’e bağlı ölümlerin Stockholm’de görülme oranı yüzde 0,6; başta hesaplanın yaklaşık iki katı. COVID-19’a karşı antikor bulunma oranı da beklenenin çok altında bildiriliyor, yüzde 7,3. Dolayısıyla ‘sürü bağışıklığı’ yönteminin etkinliği akıllarda ciddi soru işaretleri uyandırır hale geliyor. Zira sürü bağışıklığı, bir toplumda bir enfeksiyon hastalığına karşılık yeterli sayıda kişide bağışıklık geliştiğinde, hastalığın yayılamayacağı hipotezi üzerine kurulu. Bağışıklıksa ya hastalığı geçirerek ya da aşıyla kazanılabiliyor. Yöntemin işe yaraması için örneğin kızamık hastalığına karşı toplumun yüzde 95’inin bağışık olması gerekiyor. COVID-19 için yüzde 60 oranı ifade edilse de, elimizde net veri yok. Tüm bu gerçeklere karşılık hükümetin süreci yeniden değerlendirmesi gerektiği konusunda İsveç basınında sesler yükseliyor. Yaşlı bakımevlerinin ve krizin belediyelerce doğru bir biçimde yönetilebilmesi gerektiği daha çok dile getiriliyor. Dünya Sağlık Örgütü de sürü bağışıklığını denemenin bedelinin yaşlı kesimden çok sayıda ölü vermek demek olduğuna dikkati çekmişti.
Pandemiyle mücadelede Astra Zeneca firması İngiltere Oxford Üniversitesiyle çalışmalarını sürdürüyor. Sonbaharda yüzde 80 olasılıkla aşı üretimine geçilebileceği duyurulduysa da, üniversiteye bağlı bir yetkili aşı çalışmalarında bir sonuç alamama olasılığını yüzde 50 olarak gördüğünü bildirdi.
Yaz mevsimi önümüzde ve İskandinav ülkeleri sınırlarını açmayı değerlendirirken, İsveç ortaya karabulut gibi çökmüş halde. Komşu ülkeler kısıtlamaları gevşettiklerinde İsveç’le sınırlar daha uzun süreli kapalı kalabilir.