Bu yaz Ada’da neler olacak?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
3 Haziran 2020 Çarşamba

Sonu kötü bitmese, COVID-19 dönemi beraberinde çok artılar da getirdi. Mendy Chitrik’in Erol Özlevi ile yaptığı söyleşide, “Dünya nereye gidiyor?” sorusunu, ünlü yönetmen, “Çok aşırı uçlara gidiyor” diye yanıtladı. Başlarda eve kapanmanın verdiği isyan zamanla duruldu. Her akşam saat on dokuz haber bülteninde hastalığın yayılması ile ilgili istatistikler, diğer ülkelerde olduğu gibi bizi de ekran başına topladı. Alınan önlemler arasında hangi yaş grubunun ne zaman sokağa çıkabileceği çeşitli tepkilere neden oldu. 65 yaş ve üstü, haftada bir kez pazar öğleden sonraları çıkabilirken önce 20 altı -ki sonradan 18’den aşağı olanlar, çarşamba ve cuma çıkabilir şeklinde değiştirildi. Ekonominin alt üst olmasıyla, kamuda ve özel şirketlerde çalışan altmış beş yaş ve üstündekilere izin verildi. Karman çorman bir iş oldu. Bu durum ilkokuldayken önüme çıkan ‘havuz’ problemlerini anımsattı. Bir kez kendim, iki kez de oğullarım için olmak üzere üç kez ilkokula gittim. Her seferinde havuzlarda sorun çıkardı. Ya zamanında dolmazlar ya da sular gereğinden hızlı akardı. Sonuç olarak, sokağa çıkış izinlerinin getiri veya götürüleri ilerleyen günlerde ortaya çıkacak. Keşke sokağa çıkma yasağı, belli bir süre için herkese uygulansaydı…

***

‘Yeni normalleşme’ sürecinin çok normal geçmeyeceği kanısındayım. Nedenine gelince, birincisi çabuk gevşemeye meyilli bir yapıdayız. İkincisi, maske, mesafe ve hijyen kurallarını gerektiği gibi uygulayanların sayısı çok az. Evet, herkeste bir maske var. Ama ya gözlük camları buğulanıyor diye gevşetiyorlar, ya nefes alamadıklarını söyleyip maskeyi burundan aşağı indiriyorlar ya da sıcaktan bunalıp hepten çıkartıyorlar.

***

Biraz gevşeyip konuyu değiştirelim.

Havalar ısınıyor, önümüz yaz. Müdavimler birbirine soruyor, “Bu yaz Ada ne olacak?” Çoğunluk “Bu yaz Ada’ya gidecek misiniz?” sorusunu açıkça dile getirmek istemiyor.

Büyükada’ya olan tutkumu çevremdekiler bilir. “Bu sene Ada için ne düşünüyorsun?” sohbeti çoktan başladı. Doğrusu iki kalpliyim. Vapur, motor, bilet kuyruğu gibi özellikle komşu ülkelerden gelen turistlerin de bulunacağı bir ortam yeterince kaygılandırıcı önemli konulardan… Bir diğeri ise Ada içi ulaşım. Faytonların yerini alan otobüsler güzergâhları ve durak yerleri bir sisteme oturmadıkça Ada benim için hayal. Hafta sonunda elimize ulaşan otobüs resimlerinin şokunu atlatmak ise zaman alacak.

Ada deyince akla ilk gelen deniz. Kimi alışkanlıklar insana keyif verir. Sahilde dostlarla bir araya gelip sohbet etmek, deniz sonrası bir kahve içmek, tekrar ısındığınızda suya girmek için merdiven demirlerine tutunup ayaküstü bir tanıdığınızla laflamak, yolu tıkadığınız için ‘ilerleyin’ diyen bir elin omzunuza dokunması… Hepsi küçük, güzel mutluluklar.

Ancak günümüz şartları kişiyi farklı seçenekler aramaya itiyor. Doğrusu bu yaz kalabalık bir ortamda denize gitmek istediğimi sanmıyorum. Araya mesafe koysanız da bazı kurallar getirseniz de kısa sürede disiplin yok olur. Doğal olarak şezlong/iskemle sayısı azalacağından, sabahın erken saatlerinde gelip yer tutmak için havlularını bırakanlar çoğalacak… Seyredin patırtıyı…

***

Sonuçta, henüz günlük yaşıyoruz. Dileğim tabii ki herkesin sağlıklı ve uyumlu olması. Zor olan karar vermek zaten. Sadece iki seçenek var. Ya gözünü kapatıp yaklaşık eskiye benzer bir Ada hayatı yaşayacaksın ya da farklı bir tarz edineceksin.

***

Şalom’da keyif olarak baştan sona okuduğum sayfalardan biri, Judeo-Espanyol’dur. Bu alışkanlığı da her zaman saygı ve sevgiyle andığım Klara Perahya’dan edindim. “Sizlerin bir kulak dolgunluğu var zaten. Biraz gayret edin. Önce kısa yazıları okumakla başlayın. Her kelimeyi bilmek şart değil. Cümlenin gidişatından içeriğini anlarsınız. Sonra yavaş yavaş daha uzun makalelere geçin” derdi. Gerçekten de zaman içinde okumaya alıştım. Ancak Klara’nın bütün ısrarlarına rağmen bir türlü yazmaya cesaret edemedim. Yıllar içinde üç veya dört yazı kaleme almışlığım vardır. Bu sayfada farklı bir dünya var. İçine girdikçe daha çok keyif alıyorsunuz. Çevremi gözlemledikçe, Judeo-Espanyol’un benden bir genç nesilde durakladığını görüyorum. Dolayısıyla konuyu itelemek gereğini duyuyorum. İlginçtir, konuşanların lisana çok iyi vakıf olduğunu da fark ediyorum. Bu bir çağrı… İsteyenler bir an evvel başlayın.

Önerim, 20 Mayıs tarihli gazetede Silvyo Ovadya’nın ‘Enveranada buena i klara’ başlıklı yazısını okumanız. Çoğu konuda olduğu gibi bir süre önce gayreti ve iradesiyle Judeo-Espanyol yazmaya başlayan Ovadya’nın konu içeriği; ‘Bu yaz Ada’da ve plajda hayat nasıl olacak?’