Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en karanlık, en şiddet yoğun günlerini yaşıyor dersek sanırım abartmış olmayız. Afrika Amerikalı George Floyd’un, acımasız bir polisin, diziyle yaptığı baskı sonucunda ölmesi, büyük toplumsal olayları tetikledi.
Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en karanlık, en şiddet yoğun günlerini yaşıyor dersek sanırım abartmış olmayız. Afrika Amerikalı George Floyd’un, acımasız bir polisin, diziyle yaptığı baskı sonucunda ölmesi, büyük toplumsal olayları tetikledi. Aslında belki en başta müdahale edilip, suç dosyası kabarık bu polis hemen tutuklansaydı, olaylar bu denli başa çıkılmaz bir hale dönüşmezdi. Katil beyaz, ölen siyah olunca ve beyaz hükümet olayları kınamayıp, katil serbest gezince, önce protesto ile başlayan gösteriler şimdi çığırından çıkmış ve bir yağmaya dönüşmüş halde.
Ünlü ekonomist Nouriel Roubini attığı tweet’te, “Gösteriler ve hatta şiddet sadece George Floyd'un öldürülmesi ve BLM (Siyah Hayatlar Değerlidir) ile ilgili değil. ABD'de şu anda cehennem gibi çılgınca öfkeli olan 40 milyon işsiz var. Aylar önce tahmin ettiğim gibi, bu kriz protestolara, ayaklanmalara ve şiddete yol açacak. ABD şimdi yanıyor...” diyerek şiddetin altında yatan temel nedeni ekonomiye bir şekilde bağladı.
ABD bugün dünyanın bir numaralı ekonomisi. Para birimi olan Amerikan Doları ise dünya ticaretinin bir numaralı para birimi. ABD’nde kişi başına düşen milli gelir 65.112 USD (2019). Dünyanın en iyi vergi toplayabilen ülkesi. Sadece ekonomik güç değil, aynı zamanda askeri ve siyasi bir güç. Özetle süper devlet. Ancak bu zenginliğin kaynağında çok acı olaylar var. Kapitalizm denilince akla gelen ilk ülke. Kapitalizmin doğasında yatan vahşilik ve sömürü, bugün en çarpıcı örneği ile yine ABD’de görülüyor.
Claude Jessua, ‘Kapitalizm’ isimli kitabında, kapitalizmin belli başlı özelliklerini; ulaşım ağlarının kullanımı, muhasebeciliğin ve banka işlemlerinin gelişimi yoluyla merkezi ve yerel iktidarlara karşı bağımsızlık, macera ruhuyla kar etme ve servetlerin kümülatif gelişimi olarak sıralamış.
Bugün ABD’nin sermaye zenginliğinin temel kaynağı hiç şüphesiz, Amerika kıtasına Afrika’daki topraklarından, evlerinden, ailelerinden sökülerek getirilip köleleştirilen siyah ırk.
17. ve 18. yüzyıllar boyunca insanlar Afrika kıtasından kaçırıldı. Amerikan kolonilerinde büyük çiftliklerde köleliğe zorlandı ve tütün ve pamuk gibi ürünlerin üretiminde hizmetkâr ve emek olarak sömürüldü. 19. yüzyılın ortalarında, Amerika’nın batıya doğru genişlemesi ve köleliğin kaldırılma hareketi, kanlı ‘İç Savaş’, ülkeyi parçalayacak kölelik hakkında büyük bir tartışma başlattı. Birlik kuvvetlerinin zaferi ülkenin dört milyon köle insanını yaşadıkları vahşetten kurtarsa da, kölelik mirası, yeniden yapılanma döneminden bir asır sonra ortaya çıkan sivil haklar hareketine kadar Amerikan tarihini etkilemeye devam etti. ABD’de siyah ırk hep eğitim eşitsizliğine uğrayan, ülkenin zenginliğinden en az pay alan, işe alımda beyaza oranla daha az tercih edilen ve daha kötü şartlarda yaşayan oldu. Bugün bile bu durum tüm çarpıklığı ile devam etmekte.
Amerikan tarihine baktığımda, kaynaklar arasında gezinirken, The Guardian Gazetesi’nde David Teather tarafından 21.01.2005 tarihinde kaleme alınmış ‘Banka, Sahibi Olduğu Köleleri Kabul Ediyor’ başlıklı yazı gözüme çarptı. Yazının özetinde JP Morgan Chase ‘Afrikalı Amerikalı’lardan özür diliyor.
Ancak önce JP Morgan Chase Bankasının yapısına bakmakta fayda var.
1924 yılında Citizens’s Bank ve Canal Bank birleştiler, sonrasında birleşen banka, 1931 yılında Chase tarafından satın alındı ve 2000 yılında bu sefer JP Morgan ile Chase birleşti. JP Morgan Chase, 2004 yılında New York Bank One'ı satın aldıktan sonra Amerika'nın ikinci büyük bankası haline geldi. 2005 yılında ise, grubun geçmişteki bankaları Citizen’s Bank ve Canal Bank’in kölelik döneminde oynadığı rol için, öncelikle ‘Afrika Amerikalı’lardan sonrasında ise tüm Amerikan halkından özür dileyerek, artık çok farklı bir şirket olduklarını beyan ettiler. Yazı özetle şunları söylüyordu:
Amerika'nın en büyük ikinci bankası olan JP Morgan Chase, 200 yıl önce (2005’ten 200 yıl önce) iştiraklerinin köle ticaretine katılımı nedeniyle bir özür dileme bildirgesi yayınladı ve köleleri kredi teminatı olarak kabul ettiğini itiraf edip, birkaç yüz köleye sahip olmayı sonlandırdığını açıkladı. Wall Street'in ağır topu, bankanın bazı bölümlerinin binlerce köleyi 19. yüzyılın başlarında Güney'deki büyük çiftlik sahiplerine verilen krediler için teminat olarak kabul ettiğini söyledi.
Çalışanlara bir mektup göndererek, böylesine ‘acımasız ve haksız’ bir yapıya bankanın katılmasından dolayı pişmanlık duyduklarını ifade etti.
Hâlihazırda JP Morgan ailesinin bir parçası olan Louisiana'daki Citizen’s Bank ve Canal Bank, 1830'lardan 1865'te sona eren Amerikan İç Savaşına kadar büyük çiftliklere hizmet sundular. Büyük çiftlik sahipleri kredileri geciktirdiğinde bankalar bazen kölelerin mülkiyetini kendilerine aldı. JP Morgan Chase, 1831-1865 yılları arasında söz konusu bankanın yaklaşık 13 bin köleyi teminat olarak kabul ettiğini ve yaklaşık 1.250 köleye sahip olduklarını tahmin ettiklerini belirtti.
İcra Başkanı William Harrison tarafından imzalanan mektupta, banka şunları söyledi: "Afrikalı-Amerikan topluluğundan, özellikle de kölelerin torunları olanlardan ve Amerikan halkının geri kalanından Citizen’s Bank ve Canal Bank’in oynadığı rol için özür dileriz. Kölelik dönemi ABD ve bankamızın tarihinde trajik bir dönemdi.”
Banka, www.bankone.com/ourapology adresinde çevrimiçi olarak sahip olduğu kölelerle ilgili belgeleri de yayınladı.
Köleler banka kayıtlarında tıpkı çiftlik sahiplerinin kayıtlarında oldukları gibi yalnızca Peggy, Jacob, Big Joe, Lucille, Armisted ve Celestine gibi ilk isimleriyle listelenmekteydi. O nedenle bu kişiler, ‘isimsiz kişiler’di.
JP Morgan Chase geçmişte yaşananların telafisi için, Louisiana'da siyah öğrenciler için "hem geçmişi hem de geleceği geliştirmek" adına 5 milyon dolarlık bir üniversite burs programı oluşturdu.
Ancak tüm bunlara karşılık tazminata yönelik işlemler hâlâ ABD’de çok yavaş ilerliyor. Üstelik JP Morgan Chase, kölelik döneminin tek günah keçisi değil. Lehman Brothers gibi şimdi aramızda olmasa da, çok büyük finans kuruluşları, kölelik döneminin utanç abideleri olarak duruyor.
Özetle, ABD’de bugün gelinen nokta sadece 40 milyon kişinin COVID-19 nedeniyle işsiz kalması ile açıklanamaz. Bu sadece sonuç ve tetikleyen unsur olabilir. Siyah Amerikalıların sürekli olarak çemberin dışında olması, ötekileştirilmeleri ve toplumun dışına itilmeleri, sayıca fazla olmalarına karşılık, zenginlikten adil pay almamaları ve geçmişte yaşananlar vs. bugün yaşananların altındaki gerçekler.
Buradan sadece ABD’nin değil, dünyanın her tarafında adilce paylaştırmayan, eğitimde fırsat eşitliği sunmayan, gelir eşitsizliğine sahip, kendinden olmayanın ‘öteki’ gösterildiği ülkelerin de alacağı çok ders var.