Rivayete göre, Osmanlı döneminde sefere giden askerler padişahtan alacaklarını alamamış veya aldıklarından tatmin olmamışlar ise, bir isyan işareti olarak atlarını durdururlar ve yola devam etmezlermiş. Neden durdukları sorulduğunda niyetlerini açıkça söylemezler ve “hayvan terli” derlermiş. Durumu anlayan padişah da istediklerini verirmiş (Ekşisözlük’ten).
ABD’deki ayaklanmalar, bazı şeylerin uzun zamandır yanlış gitmekte olduğunun işaret fişeği oldu. Derinde yatan, uyuyan veya bastırılan bir infial duygusu açığa çıktı. Eli cebinde bir beyaz polisin elleri kelepçeli bir siyahi vatandaşını nefessiz bırakarak öldürmesiyle birlikte duygusal basınç sokağa taştı, kapitalizmin ve bireysel özgürlüklerin mabedi ve dünya ekonomisinin amiral gemisi olan süper güç Amerika ciddi yara aldı. Hiçbir uçak havada kalmaz derler. Bu krizin de içinden elbette bir şekilde geçilecek. Ancak, pandeminin ekonomide yarattığı hasarın yanı sıra, George Floyd’un gözler önünde öldürülmesinin yarattığı sosyal tahribatın ciddi boyutlara varacağı şimdiden görünüyor.
Korona virüsünün çok kısa sürede önceliklerin en önüne kaynak yapması uzun zamandır sıra bekleyen sorunların da sabrını taşırmışa benziyor. Kendilerine bir türlü sıra gelmeyeceğine inananlar, dağarcıklarında beklettikleri sorunların artık halledilmesi talebi ile sokaklara dökülüyorlar.
Güven boyutundaki hasar derin bir yerde. Temele çok yakın. Sisteme, yönetime, küreselleşmeye, refah artışının sürekli ekonomik büyüme ile sağlanabileceğine dair güvenden söz ediyorum. Adaletin sağlanabildiğine, herkesin hakkını layıkı ile alabildiğine duyulan güvenden. Helikopterle para dağıtmak, bu defa yetmeyebilir.
Korona virüsü her şeyin sorgulanmasının yolunu açtı. Risk yönetiminde kullanılan ‘stres testi’ kavramının önemini bir kez daha hatırlattı.
30 senedir Çin’in dünyanın üretim merkezi olma yolundaki çıkışına kimse doğru dürüst dur diyemedi. İstemem yan cebime koy, durumu oldu. Serbest ticaretin faydaları ABD toplumunda (ve tabi birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede) yavaş yavaş kangren gibi yayılan gelir adaletsizliğini gölgeler oldu. Herkesin zenginleşmede eşit şansı olduğunu pazarlayan Amerikan Rüyası’nın gençleri motive edecek bir albenisi kalmadı. Sermaye akımlarını kontrol eden belli bir kesim büyüyen pastadan giderek daha fazla pay alır oldu; öte yandan, sendikalar işlerini kaybetmekten korkan işçi kesiminin haklarını savunabilecekleri alanın iyice daraldığına şahit oldu.
Son 30 sene zarfında sistemin sorgulanması zayıf kaldı; hatasıyla sevabıyla halen gerek ABD halkı için gerekse ABD’nin müttefikleri için daha fazla refaha giden yolun liberal kapitalist sistemden geçtiğine inanıldı. Çin’in dahi ekonomik model olarak kapitalizmi benimsemesi bunun teyidi olarak görüldü. Ekonomik büyüme her sorunun tek anahtarı olarak görüldü.
2008’de ABD finans sektöründe üstlenilen aşırı risklerin bir domino etkisi ile küresel finans sistemini çökertme riski doğduğunda, düşük gelir grubuna mensup yüz milyonlar yeteri kadar seslerini çıkartamadı. Wall Street’e kızdılar filan ama tekrar müzik çalsın biz de işimizden olmayalım eve ekmek götürebilelim endişesi ağır bastı.
Bu yıl çıkan korona virüsü krizinin ekonomik boyutlarını 1929’daki Büyük Buhran ile karşılaştıranlar oluyor. Halbuki bugünkü küresel ekonomik sistemin altyapısı II. Dünya Savaşı’ndan sonra atıldı. Bu nedenle, Büyük Buhran’la karşılaştırmak faydalı bir analiz olmuyor. O günkü çevresel şartlar çok farklıydı. Bugünkü korona virüsü belası uzun sürer ise, belki de mevcut sistemde çok büyük yıkım ve değişimler olması söz konusu. O zaman Büyük Buhran ile bugünkü krizi karşılaştırmak belki manalı olabilir.
2020 virüs krizinin ekonomik etkisinin 2008’deki Lehman krizine daha fazla benzediğini söyleyebiliriz. Ancak, sebepleri itibarı ile değil, daha çok uygulanan tedavi itibarı ile. 2008’de, bankacılık sistemi kilitlenmesin diye banka bilançolarına ciddi para pompalanarak çare bulunmuş idi. Bugün aynı çözüm hem de çok daha büyük ölçekte uygulanmaya çalışılıyor. Bu defa bankalara değil, tüketicilere ve şirketlere hudutsuzca para veriyorlar ki tüketebilsinler, borçlarını ödeyebilsinler ve sistem aynen devam etsin. Bir anlamda hasta, kötü alışkanlıklarını değiştirmesin, yeter ki ayağa kalkıp tekrar koşsun. Bas dopingi, ver kortizonu, koştur koşturabildiğin kadar.
Ne var ki, "hayvan terli".
Dünyamız, sadece son 30 senede paylaşım sofrasına oturan 2,3 milyar ilave nüfusu beslemekte ve logaritmik olarak artan karbon salınımını, küreselleşme ile artan gelir ve servet eşitsizliklerini taşımakta artık zorlanıyor. Ateşi yüksek, buzulları eriyor, gölleri kuruyor, ormanları yok oluyor. Sanki ciğerleri yanıyor. Dünyamız bizim kendimizi düşündüğümüz kadar, O’nu da düşünmemizi istiyor. Kendi sorunlarımıza odaklanıp başkasının sorununa seyirci kalmamızı istemiyor.
Biz dünyanın doğal kaynaklarını hoyratça ve sürdürülemez bir şekilde tüketmeye devam ettikçe, o da bizi nerede biteceği belirsiz bir paylaşım kavgasına doğru hızla sürüklüyor.
Seslendiren: Janet Mitrani