Eskimeyen sevdamız: Komplo teorileri

Varoluşuna bir mana vermek isteyen herkes hayatı ve kendi yaşamını anlamlandırma çabasına girer her daim.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
10 Haziran 2020 Çarşamba

Lakin anlamlandırma o kadar basit bir sürece sahip değil. Bunun için bilgi, veri, tecrübe, gerçeği arama merakı ve en sonunda bütün bu faktörleri harmanlayarak sonuca ulaşabilecek bir analiz yeteneği gerekmekte. Görüldüğü gibi karmaşık olmasa da meşakkatli bir bilişsel mekanizmadan söz ediliyor…

Bu gerçeği arama sürecinin en büyük düşmanı ise kısa yoldan, neden sonuç ilişkilerine hayali veya inanç temelli düşüncelerle varmak ve birlikte bulunulan benzer profil karakterlerin oluşturduğu ‘yankı odalarından’ alınan güçle hayatın çözüldüğünü sanmak.

Bu tür formüllerin başında, insan ve toplumlara en fazla zarar veren, komplo teorileri gelmekte kuşkusuz.

Neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan bu düşünce yapısı çağlar boyu toplumlara büyük zararlar verdi. 14. yüzyılda Avrupa’yı ve Bizans’ı silip süpüren veba salgınından hijyen kuralları sıkı olan Yahudiler daha az etkilenince, Hıristiyanlar, Yahudilerin su kuyularına zehir attığı inancıyla yüz binden fazla Yahudi’yi katletti, Fransa’da, İsviçre’de, Almanya’da, eski İstanbul’da bile. Bir başka komplo teorisi olan kan iftirasında (Yahudilerin, Hamursuz ekmeklerinin içine Hıristiyan çocuklarının kanlarını koyması iftirası), yine Yahudiler, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde katliama uğradılar. Osmanlı padişahlarının bu iftiraya karşı çeşitli zamanlarda yayınladıkları fermanlara rağmen, örneğin Osmanlı’da III. Ahmet döneminde bu sefer, bir grup Osmanlı Yahudi’sinin Müslüman çocuk kanı kullandıkları iftirasıyla üç Osmanlı Yahudi’si asılmıştı.

Hitler’in tarihin en büyük kıyımının ardında tüm Alman halkına inandırdığı “Kötülüklerin ve yoksullukların arkasında Yahudilerin olduğu” değil miydi?

Bugün ise bu tür komplo teorileri neredeyse herkesin beyinlerine nüfuz etmiş durumda. COVID salgını ile gerek Türkiye’de, gerekse dünyada hayal gücünü epey zorlayıcı teorilere eğitimli insanların bile ciddi ciddi inanmaları belki de insanlığın beyinsel fonksiyonlarının ve düşünme yapılarının o kadar gelişmesine rağmen çağlar boyunca temelinde yerinde sayması olarak görülebilir.

COVID salgını Çin’de başladığı zaman, virüsün ABD tarafından laboratuvarda üretilerek Çin’i ekonomik bağlamda çökertmek için o ülkeye gönderildiğini iddia eden koca koca akademisyenler ve hatta yazarlar bugün neredeler? Hiç mahcup olanlarını gördük mü acaba? İşin ironik tarafı ise ABD Başkanı’nın şimdi de aynı şekilde Çin’i suçlaması.

11 Eylül’ü ABD’nin Ortadoğu’nun petrollerini elde etmek için kendi kendine gerçekleştirdiğinden tutun da, iklim değişikliği ve küresel ısınma iddialarının - o kadar somut verilere rağmen - ‘solcular’ tarafından gelişmeyi önlemek için kasıtlı çıkarıldığına kadar akla zarar teoriler hâlâ çok revaçta. Dünyanın düz olduğuna hâlâ inananları zikretmek bile normal bir IQ’su olan için zul olmalı. 

Virüsün Wuhan’dan çıkmış olması ile 5G teknolojisini üreten şirketin araştırma merkezinin de aynı şehirde olmasının komplo teorisyenlerinin yeni bir görkemli ‘buluşlarına’ yol açmış olmasını, nasıl değerlendireceğiz? 5G direkleri, yüksek frekanslı emisyonlarla biyolojik savaş için üretilen bu virüsü yaymaktaymış, bu zihinlere göre.

Bir başka absürt ve memleketimizde bile inananların sayısının bir hayli fazla olduğu, ünlü milyarder yatırımcı George Soros’a atfedilen, neredeyse dünyayı yok etme gücüne kavuşturtacak kadar deli saçması komplolar. Soros’un bazı ünlü başka zengin Yahudiler ve kimi Amerikan elitleriyle birlikte korona virüsünü üretme ve yayma suretiyle dünyayı ele geçirme planlarının gizemini çözmüş bu komplo avcıları.

Son olarak aşıya karşı yaratılan komplolar da dünya çapında çok geçerli olmuş durumda. ‘Otizm’e sebep olduğu veya kimi gücü elinde tutanlara, insan aklına aşı sayesinde hakim olma olanağını sağladığı’ gibi akıl dışı söylemler insanlık adına utanç verici olmalı.

↔↔↔

Komplo teorilerine inananları iyi niyet/kötü niyet bağlamında ikiye ayırmak mümkün belki de.

İyi niyetliler, ya güçsüzlüklerinden, koskoca dünya içinde bir nokta kadar var olduklarından karmaşık meseleleri çözümlemekten kaçarak, açıklamakta zorluk çektikleri gelişmeleri biraz de kendi dünya görüşü ve inanç odağından anlamlandırma arayışında aslında yenik düşüyorlar hakikate, kendilerinin galip olduklarını sanarak.

İyi niyetliler, günümüz belirsizlik çağı karşısında bilinmeyeni basitleştirilmiş formüllerle çözmeye çalışarak iç rahatlığına ulaştıklarını düşünüyorlar. Devlet kurumlarına, özellikle medyaya karşı son dönemlerde oluşan küresel güvensizlik, söylenenlere ve yazılıp çizilenlere inanmamaya neden olurken kendi bulgularının en doğru olduğuna inanma hali onları bu belirsizlik, güvensizlik ve korku çağında bir nebze rahatlatıyor. Bu sınıfa giren insanların genellikle metafizik dünyanın kurgularında mutluluk ve hakikati arayan insanlar olarak tanımlanması da bir başka ilginç bulgu.

Kötü niyetli komplo teorisyenlerinin hayal ötesi saçmalıklarının temeli ayırımcılık ve ırkçılık olsa gerek. Açıklamakta zorluk çektikleri veya dünyanın çözemediği meselelerin faturasını sevmedikleri, düşman oldukları kesimlere, ırkçılığın tezahürü olan nefret söylemi çerçevesinde kesiyor. Taraftar buldukça daha da yüksekten atmaktan hiç kaçınmıyor. Bir gün gerçekler ortaya çıktığında bile onları kabul etmeyerek yeni komplo teorilerini bile üretmekten kaçınmıyor.

Bütün bunların panzehri bilgidir, bilimdir.

İyi niyetli komplocular için hakikati arama, hayallerinin ve inançlarının kendilerine neler hissettirdiği ile değil bilim ve somut bilgilerle olmalı.

Lakin nefret söylemci komplocular için ilacın henüz bulunmamış olduğu görülüyor.

Seslendiren: İvo Molinas