Birkaç hafta öncesinde 70’li yaşlarında bir hastamla kararlaştırdığımız tedavinin takibini telefon üzerinden yapmaya karar verdik. Sisteme baktığımda hastanın ev telefonu numarası vardı; ama cep telefonu numarası yoktu. “Herhalde kaydı unutuldu, eksik kaldı” diye varsayıp, hastadan cep telefonu numarasını rica ettim. Hasta, cep telefonu sahibi olmadığını söyledi. Dolayısıyla paylaşabileceği bir numarası da yoktu. Planladığımız gün ve saatte kendisini evinden arayacaktım. Muayene süresi bittiğinden neden cep telefonu edinmediğini, bu durumun yaşamını nasıl etkilediğini sorma fırsatı olmadı. Kaldı ki, bu merakım da akşam saatlerinde, günün nasıl geçtiği üzerine düşünürken canlandı.
“Hâlâ cep telefonu olmadan yaşayan insanlar varmış” diye şaşırırken, haberlerde İsveç’in 5G teknolojisine geçtiği dikkatimi çekti. 5G, beşinci jenerasyon mobil iletişim ağı. 2G’den 3G’ye, 3G’den 4G’ye geçerken cepten internet kullanmanın yaşamımızı nasıl ‘kolaylaştıracağı’ yazılıp çizilmişti. Şimdi de 5G teknolojinin reklamları gazetenin sayfalarını kapsarken, yaşamımın nasıl daha ‘pratikleşeceğini’ ve bununla birlikte tüketimin hangi yönde ilerleyeceğini sorguluyorum.
Haberlere göz gezdirdiğimde 5G sayesinde bir televizyon programını saniyeler içinde indirebileceğim vurgulanıyor. Geçtiğimiz günlerde çevremdeki görünmez baskıya ‘yenik düşmüş’ ve kendime bir Netflix aboneliği yaptırmıştım. Netflix, farkına varmasam da günümüzün standartlarından birine dönüşmüş gibi. O kadar ki televizyonun kumandasında, hoşuma gitse de gitmede de, bir ‘Netflix butonu’ var. İnternetten 5G ile dizi izlemek farklı bir deneyim mi olacak?
Gazetedeki makale bakış açımı genişletiyor. Trafiğe göre kendi kendini süren şoförsüz arabalar, sağlıkla ilgili parametreleri internetten takip eden araçlar, uzaktan yönetilebilen robotik cerrahi işlemler, sanal gerçeklik deneyimi... Tüm bu sunulan avantajların gündelik yaşamımla ilişkisini kurmakta zorlanıyorum. Karolinska Enstitüsünden bir araştırmacı 5G’ye bağlı elektromanyetik alanın sağlığa olumsuz etkisi bulunmayacağını ifade ediyor. Rahatlamalı mıyım? Yükselen baz istasyonlarına ve çevremizde akmaya başlayacak sinyallere dur diyebilir miyiz ki? Basında yer alan tartışmalardan biri de 5G aracılığıyla toplanacak bilgilerin casusluk amacıyla kullanılabilmesi ve toplumların güvenliğine uzanan komplo teorileri...
İsveç’te telekomünikasyon şirketleri 5G hizmeti sunmaya başladı. Bu teknolojiyle uyumlu cihazlar da satışa çıkıyor. İki yıl boyunca ayda 599 İsveç Kronu (yaklaşık 430 TL) ödemeyi taahhüt edenlere uyumlu cihazla birlikte 6 GB’lık paket satılıyor mesela. Cihazı peşin alıp, sadece telefon aboneliği edinenlere fiyat 6 GB için 369 kron (270 TL). Bu paket de 5G ile hızla tükeneceğe göre, cep telefonu faturaları daha da tırmanacak.
Neyse ki ben nispeten ekonomik operatörümle memnunum. İsveç’te alternatif seçenekler de var. 5G’ye geçmenin bir esprisini gündelik yaşam adına göremiyorum. Teknolojiyi sevsem de, teknolojinin beraberinde getirdiği tüketim hepimizi daha fazla düşündürmeli. En iyi şartlarda bile, cihazlara ömür biçilen bir zamanda yaşıyoruz. Sahip olduğumuz teknolojilerin kabaca miadı var. Er ya da geç değiştirmek zorunda bırakılıyorsunuz.
Yeniden ‘cep telefonu olmayan insan’ üzerine düşünüyorum. Bu tutumda bir kahramanlık ve özgünlük görmüyorum. Sadece bir hafiflik sezinliyorum. Üzerinde taşıdığı fazladan bir 150 gram yok. ‘Cihazı nerede bıraktım’, diye aranmıyor. Ne telefonu şarj etme ne de güncelleme derdi var. Ayda bir fatura daha az ödüyor. Sosyal medyadaki akışı her an her yerde takip etmiyor. Ev telefonu kanalıyla iletişimini sürdürmekten muhtemelen memnun da. Casuslar onu cep telefonundan takip etmese de olur.