İkinci dalga COVID-19 ve ekonomik etkiler

Prof. Dr. Burak ARZOVA Köşe Yazısı
24 Haziran 2020 Çarşamba

Biliyorum çok sıkıldınız, bende durum bu şekilde. Artık COVID-19 ismini görmek, bununla ilgili yazılar dahi okumak istemiyor olabilirsiniz ama son iki haftadır yoğun bir şekilde yeniden gündemimizde. Bu kez konu “İkinci Dalga COVID-19”.

Ülkeler sanki aralarında söz birliği etmişçesine bir anda ekonomilerini açtı. Şimdilik sadece seyahat kısıtlamaları daha yavaş adımlarla kalkıyor. Ülke ekonomilerinin ve bireylerin uzun zamandır kapalı kalan iş yerleri nedeniyle ekonomik sorunları arttı, firmaların ciroları inanılmaz düştü. Zaten var olan gelir eşitsizliği daha da genişledi. Eğitim kesintiye uğradı ve geleceğe olan güven de azaldı. Tabiri caizse ülkelerin bu şekilde kapalı bir ekonomik yapıda devam edecek takati yok. O nedenle bir anda her yer açıldı. Ne pahasına açıldı? Tekrardan aynı hastalığı yaşamak pahasına. 

Aslında en başa geri dönüş yaptık. COVID-19 ilk ortaya çıktığında, ekonomilerin kapanmasına en büyük tepki İngiltere Başbakanı Boris Johnson’dan gelmişti. Johnson ‘sürü bağışıklığı’nı önerdi. Sürü bağışıklığı; özetle bir nüfusun büyük bir yüzdesinin aşılama veya önceki enfeksiyonlar yoluyla bir enfeksiyona karşı bağışık hale gelmesiyle ortaya çıkan bulaşıcı hastalıklardan dolaylı bir koruma biçimi. Tabii bu öneri inanılmaz eleştirildi. Ama şimdi geldiğimiz nokta aslında bence tam da bu: Sürü Bağışıklığı.

Ekonomilerin açılması ve insanların sosyal faaliyetlerde yer almaya başlamasıyla bazı ülkelerde (bizde de) COVID-19 vaka sayısının artışına şahit olmaya başladık. Kısıtlamalar hafifletilmeye başlandıkça, ekonomik iyileşme yolu oldukça belirsiz ve ikinci bir enfeksiyon dalgasına karşı savunmasız kaldı. Bu kez başka bir endişe ortaya çıktı: Acaba yeni bir dalga gelirse, ekonomiler yeniden kapanırsa, durumumuz ne olur?

Önce yeni duruma ilişkin senaryolardan bahsedelim:

Senaryo 0: İkinci dalga gerçekleşmeden sürecin tamamlanması. Bulunacak bir aşı ile tedavinin ve korunmanın mümkün olabilir hale gelmesi. Bu durumda COVID-19, tıpkı grip gibi sıradan bir hastalık haline dönüşecek ve artık hem bireyler hem de ülkeler açısından bir tehdit olmaktan çıkacak. 

Senaryo 1: Yeniden sosyalleşmeye başlanması ile birlikte vaka sayısı artacak. Ancak bu arada tedavi için aşı bulunması süreci de eskisine göre daha kısa süre gerektiriyor. Bu nedenle çözüme daha yakınız. Üstelik hem devletler, hem de sağlık çalışanları bu yeni duruma göre daha hazırlıklı. O nedenle etki çok büyük olmayacak ancak ülkelerin büyüme ve işsizlik oranları yine de olumsuz etkilenecek. 

Senaryo 2: COVID-19 mutasyona uğrar ve daha hızlı yayılan, ölümcül etkisi daha güçlü bir şekle dönüşürse (Örneğin COVID-20), bu yeni tür ile başa çıkabilmek çok zor. Üstelik mevcut vakaların da bir kısmının hastanede olduğu gerçeğini dikkate aldığımızda yeni hastane yatağı ve solunum cihazına ihtiyaç duyulacağı kaçınılmaz. Bu yeni durumun önlenebilmesi için ekonomileri tekrar kapamak gerekebilir. İşte bu durum tam anlamıyla felaket olur. Yeniden kapatılmış bir ekonominin canlandırılması bu kez bazı ülkeler için mümkün olmayacaktır. Bu da küresel ülke iflaslarını beraberinde taşıyabilir. Çin’in başkenti Pekin’de bir somon tezgâhından yayılan yeni korona virüsü vakaları bu anlamda tam da saydığımız endişeleri taşıdığı için borsalarda geçtiğimiz iki hafta, büyük satış dalgalarını da beraberinde getirdi. Bu panik satışlarla birlikte yükselişe geçen birçok sektör tekrar kayba uğradı ve ortaya çıkan paniği durdurmak açısından FED bu kez, daha önce programında olan, özel sektör tahvillerini de ikincil piyasadan satın alacağını açıkladı. 

OECD ise geçtiğimiz haftalarda ikinci korona virüsü dalgasının neden olabileceği ekonomik daralmaları da dikkate alan (1. Senaryoya göre) Haziran 2020 Ekonomik Görünüm Raporunu yayınladı. Rapor çok önemli zira aslında ikinci dalgalanın olası ekonomik etkilerini bu rapor ile konuşmaya başladık. 

Rapora göre, ikinci dalga senaryonun gerçekleşmesi halinde (senaryoya göre yıl sonundan hemen önce ikinci bir enfeksiyon dalgası ülkeleri vuruyor ve yenilenen enfeksiyon salgını, ülke ekonomilerinin kilitlenmelerine neden oluyor) dünya ekonomik çıktısının 2020 yılında % 7,6 düşmesi, 2021 yılında ise % 2,8 artış göstermesi bekleniyor. OECD beklenti işsizlik oranı ise iki katına çıkarak % 10 beklentisine ulaşırken, 2021 yılındaki iyileşme çok sınırlı olarak öngörülüyor.

Peki, ikinci dalga olmazsa beklenti ne diye baktığımızda; küresel ekonomik faaliyetin 2020'de % 6 azalması beklenirken, OECD beklenti işsizlik oranının % 9,2 olması öngörülüyor. Sadece bir dalga ile bu sürecin geçirilmesi halinde yaşam koşullarının daha az keskin şekilde düşmesi beklenmekte (ikinci dalga olursa çok daha sert düşeceği göz önüne alındığında...). 

En önemli konulardan biri büyüme ise diğeri işsizlik.

İşsizlik oranlarının; ikinci dalga olmaması (Senaryo 0) ve ikinci dalga olmasına (Senaryo 1’e Göre İkinci Dalga) göre şu şekilde gerçekleşmesi bekleniyor:

Ülke

Senaryo 0 – Q4 2020

Senaryo 1 – Q4 2020

Toplam

İspanya

% 21,8

% 3,7

% 25,5

ABD

% 10,4

% 6,5

% 16,9

İngiltere

% 9,7

% 5,1

% 14,8

Fransa 

% 12,3 

% 1,4

% 13,7

Almanya

% 5

% 0,4

% 5,4

OECD

% 9,4

% 3,2

% 12,6

Büyüme beklentilerine bakıldığında da dramatik düşüşler söz konusu ancak Türkiye özelinde baktığımızda OECD’nin tahminine göre Türkiye’de büyüme beklentisi Senaryo 0 a göre - %4,8 daralma iken, Senaryo 1’e göre büyüme beklentisi - %8,1 daralma olarak öngörülmüş. 

İster Senaryo 0 isterse de Senaryo 1 gerçekleşsin, her iki durumda da 2019 yılının 4. çeyrek büyüme verilerine ulaşmak için (küresel ölçekte) en azından iki fazladan yıl gerekmekte. 

Umarım korkulan olmaz ve ne Senaryo 1 ve ne de daha ürkütücü olan Senaryo 2 gerçekleşir. Bunun için bizlere düşen görev, sosyal mesafeyi her ortamda korumak, maskesiz asla toplum içinde dolaşmamak ve dezenfektan kullanmak ve temizlik gibi korunma yöntemlerinden asla vazgeçmemek olmalı.