Öncelikle herkese merhabalar gibi klasik bir girişle başlamak istiyorum yazıma. Pandemi süresince sayfalardan ister istemez uzak kaldık, yazamadık. Bilgisayarın başına oturduğum şu an siz değerli okurlarımıza ulaşmanın keyfini yaşamaktayım. Bu vesileyle tüm zorluklara rağmen bu gazeteyi çıkarabilen Şalom ekibine bir kez daha teşekkür edelim. Sıcak bir karşılamadan ve hepinizin çok sağlıklı olduğunu umduktan sonra yavaş yavaş konumuza girelim.
Bildiğiniz gibi tenis de diğer bütün sporlar gibi korona belasından etkilendi. Gerçekleşmesi gereken üç grand slam ve bilimum turnuva ertelendi. Bütün sporlarda normalleşme başlarken yavaş yavaş tenis de ayak uydurmaya başladı normalleşmeye. Dünya erkekler 1 numarası Novak Djokovic’in başını çektiği ve organizasyonunu üstlendiği Adria Tur turnuvası düzenlenmeye başlandı. Korona döneminde Novak Djokovic’in aşıyı reddetmesi ve korona hakkında yaptığı çarpıcı açıklamalar gündem olurken, Novak’ın ve eşinin korona virüsü testleri pozitif çıktı. Her zaman farklı bir karakterle tanınan Djokovic bu sefer toplumun geniş bir kesiminden sempati değil antipati topladı. Bana kalırsa, 1 numara ağırlığını burada koruyamadı Novak. Tabii çok zor geçen iki sene sonrasında tekrardan dönüp zirveye oturman başarısının bir dışavurumu olarak görebiliriz bu fevri davranışları. Öte yandan, tenis oyuncuları komitesi başkanı olan, bu dönemde turnuva düzenleyip “Sırbistan’ın güvenlik önlemleri başkadır, burada korona olmaz” diyen Novak Djokovic her ne kadar geniş kesimlerden antipati toplasa da rakipleriyle seviyeli bir ilişki kurdu. Federer’in bir efsane olduğunu ve ona ne kadar saygı duyduğunu her alanda dile getirdi ve getiriyor. Senelerdir süre gelen Federer-Djokovic gerginliği, aslında kendi içinde “tatlı” şekilde sürüp giderken, aileler işin içine girince gerginlik arttı. Djokovic’in babasının 2006’dan beri süre gelen Federer nefreti yine gün yüzüne çıktı. Bir tenis sever olarak Srdjan Djokovic’e şahsen katlanamıyorum artık. Zaten büyük ihtimalle son demlerini yaşayan, tenis tarihinin tartışmasız en iyi oyuncusu olan Roger Federer’e durduk yere sallamasını da mantıklı bir çerçeveye oturtabilen kimseyi görmedim henüz.
Dilerseniz şöyle bir Novak Djokovic’in babası Srdjan Djokovic’in kabarık geçmişine bir göz atalım. Bu derlemeyi yaparken kaynak olarak twitter’dan “Tenis Haberleri” lakaplı @SadeceTenis hesabından verilen bilgileri kullanıyorum, gerçekten çok güzel bir çalışma yapılmış. Bütün tenis severlerin takip etmesini önereceğim bir twitter hesabı kendileri.
Tam 14 sene öncesine gidiyoruz. 2006 senesinin Davis Cup’ında İsviçre-Sırbistan eşleşmiş ve gelecekteki en büyük tenis rekabetinin tohumları orada atılmıştı. Djokovic ve Wawrinka eşleşmesinde Djokovic’in sağlık molaları Federer’i çileden çıkarmış ve maç sonrası sert demeçlerde bulunmuştu ekselansları. Wawrinka’yı beş sette geçen Djokovic, finalde ekselansları Federer’e yeniliyor ve Davis Cup İsviçre’ye gidiyordu. Maçtan sonra Federer, “Djokovic’in sakatlıklarına güvenmiyorum. Kuralı suiistimal ediyor” diyerek fitili ateşliyor ve Baba Djokovic’i podyuma çıkarıyordu. 2008 Monte Carlo yarı finalinde ise Federer, Djokovic box’ına dönerek sessiz olun işareti yapması ise ipleri iyice geriyordu. Sonrasında ise Srdjan Djokovic 2013’te yaptığı açıklama ile “ Tenisin en iyisi olabilir ama karakteri tam tersi” diyordu. Tam olarak 19 Haziran 2020’de ortada turnuva, maç hiçbir şey yokken Srdjan Djokovic, Federer’in oğlunun ondan daha fazla grand slam almasından korktuğu için hâlâ tenise devam ettiğini iddia etmiş ve 40 yaşındaki birinin tenis oynamasını saçma olduğundan bahsetmişti. Federer’in kayak yapıp çocuk bakması gerektiğini söylemişti.
Djokovic 2013’te babasının açıklamalarından kendisinin sorumlu tutulamayacağını söylemiş ve haklı olarak gerginlikten kaçınmıştı. Federer ise hiçbir zaman Srdjan Djokovic’e cevap veremdi ve tenisini oynayarak kalplere girmeye devam etti. Djokovic ile Federer’in arası Nadal ile Federer kadar sıkı olmadığı açık olsa da, baba Djokovic’in gereksiz açıklamaları artık tenisin güzelliğine turp suyu sıkmaya başladı. Şu anda üç efsaneyi canlı izleyebilme keyfine varmak varken, ayrıştırıcı söylem her zaman Djokovic’in son yılların “3. Efsane” olarak anılmasına sebep oluyor. Belki Djokovic tenisi bıraktığında Roger Federer’i grand slam sayısında geçmiş olacak, birincilikte kaldığı haftayı da geçebilir belki kim bilir. Fakat tenisin “yorulmayan makinesi” olan Novak, babasını susturamazsa ne yazık ki antipati toplamaya devam edecek. Dediğim gibi, Djokovic’in pandemi süresince verdiği demeçler ve açıklamalar zaten Djokovic’in değişik bir karaktere sahip olduğunu ortaya koyuyordu. Bu noktada Djokovic’in, dünya çapında resmen tapılan iki tenisçi arasından sıyrılıp geldiğini ve zirveye oturduğunu unutmamak gerekir. 2019 Wimbledon finalindeki Federer sevgisi öyle büyüktü ki, kortta artık Djokovic yuhalanmaya başlanmıştı. Bu baskı altında Rafa ve Federer’in arasından sıyrılıp gelmek belki de ancak böyle fevri bir karakterin ürünü olabilirdi. Fakat tenise bir tane Djokovic yetiyor, Srdjan Bey’i şöyle kenara alalım lütfen. Tenisi güzelleştiren, rekabeti kızıştıran ve harika bir tenisçi olan Djokovic’e de geçmiş olsun dileklerimizi iletelim, bir an önce dön aramıza. Gilles Simons’un cümleleriyle de yazımıza son verelim. “Novak Djokovic 36 tane grand slam alsa bile Federer kadar sevilemeyecek, Federer şu an tenisin dünyadaki büyükelçisi.” İmzamızı atalım altına…