Yaz mevsimini yarıladık. Büyükada’ya adımımızı attık. Gerçi bu sene zaman mevhumunu yitirdik. Normal, normalleşme hepsi birbirine karıştı. İskele’den eve gelene kadar çevreme bakındım. Sanki İstanbul iline bağlı Adalar’da değil de bambaşka bir kasabadayım. Pandemi buraya hiç uğramamış. Ne güzel! Kimileri hiç maske takmazken, diğer bir kesim de maskeleri çene altında kullanıyor. Bazı sıkıntılı beyler, kaybolmasın diye maskenin lastik kısmını gözlüğün sapına geçiriyor. Maske de hava alıyor, sahibi de…
Sosyal mesafeye dikkat edenlerse çoğunlukla özgürlükleri iyice kısıtlanan, altmış beş yaş ve üstü… Yoksa çok şükür az bir farkla da olsa geçen seneye oranla her iş tıkırında yürüyor.
Deniz otobüsleri artık hizmet vermiyor. Katamaran iskelesi mahzun ve melül. Sadece sabah yürüyüşü yapan sporcu orta yaş ve üstü, giriş kapısına ‘sobe’ deyip dönüyor.
Büyükada-Kabataş-Beşiktaş ve diğer istikametlere hizmet veren motorlar, yolcuların dinç ve dinamik olmalarını hedefleyerek sabah erken saate iki sefer koymuşlar. Bir sonraki motor 14.30’da… Şehir Hatları ise bir başka nimet. Bütün adalara uğradığından içinize bol temiz hava ve iyot çekerek yolculuk yapıyor, öğleye yakın Kabataş’a varıyorsunuz. ‘Part-time’ çalışanlar için ideal bir seçim…
Aya Yorgi hâlâ dolunayın en güzel izlendiği mekânlardan biri. Müdavimleri, belediyenin tahsis ettiği minibüsün içine sıkışarak tepeye ulaşıyorlar. Bu arada ada içi ulaşımı için getirtilen ‘yorgun’ midibüsler, toplu halde dinleniyorlar.
***
Kimsenin hakkını yememeli. Malum kış dönemi sonrası arızalanan bilumum makinelerin tamiri için çağırılan servisler çok daha düzgün çalışıyor. Çoğunlukla beraberinde bir yardımcı elemanla gelen arkadaşlar evin içine girmeden maske takıp galoşlarını giyiyor.
Bahçeye çıkıp, alet edevat getirmeye, sonra merdiveni balkona taşımaya, derken galoş trafiği birbirine karışıyor. ‘Giy, çıkar, tak çıkar’ derken her iki elemanı maskesiz ve galoşsuz, evin içinde buluyorum. Bu rutin birkaç gün üst üste tekrarlanınca hijyen kurallarını unutup, doğanın virüsü sizden uzak tutması için, avuçlarınızı göğe doğru uzatıp bekliyorsunuz.
Beslenme ve yemek yeme konusunda da sıkıntı yok. Hemen her şey eskisi gibi… Pazar yerinde alışveriş yaparken, yanınızdakini öteleyip domates seçmeye devam edebiliyorsunuz. Açıkta duran yufkadan üç tane alıp, tatmak için beyaz peyniri bıçağın ucuyla uzatan esnafın ‘göz hakkı’nı kabul ediyorsunuz.
Sahilde ve çarşının içindeki restoranlarda yan yana dizilmiş iskemlelerde yemeğinizi samimi bir şekilde yiyebiliyorsunuz.
***
Çalışma hayatlarını Avrupa Birliği ülkelerinde sürdüren ve yaz tatilini aileleriyle geçirmek isteyen aile bireyleri, COVID-19 yüzünden bir türlü İstanbul’a gelemiyorlar.
Dünya Sağlık Örgütünün uçuş yasağı getirdiği ülkelerden biri Türkiye. Acaba neden?