Bilgi her yerde, gerçek bilgi hiç bir yerde

Dalia MAYA Köşe Yazısı
22 Temmuz 2020 Çarşamba

“Senin geleceğin, üstünde yürümeyi seçtiğin yoldur.” 

Anonim 

Hem yazmak istiyorum hem elim varmıyor yazmaya…  İsyan edilesi haberler dolaştı geçtiğimiz haftalarda ortalıkta. Amerika çalkalandı. Sonra yalanlandı. Bir internet böceğinin bu duruma sebep olduğu söylendi. Rus trollerden bahsedildi. Gerçek ya da değil. Bilmiyorum. Bir mobilya sitesinde çocukların pazarlandığı söylentisinden bahsediyorum.  Okuduğumuz, dinlediğimiz haberlerin hangisi doğru hangisi değil bunun farkındalığını kaybedeli çok uzun zaman oldu. Bir dedikodunun hatta arkadaşlar arası dile gelen bir şakanın toplumları ayağa kaldıran büyük haberlere dönüşmesi bugün artık çok sıradan.  Sosyal medyanın da verdiği ivme ile her tür bilgi çokça sallanmış şampanya şişesi gibi patlayıp ülkeler üstü bir coğrafyada ortalığa saçılıyor ama bir sabun köpüğü gibi de yok olabiliyor. Bazan bir küçük özür, bazan bir yalanlama konuyu kapatmamıza yetiyor. 

Bir illüzyonlar denizinde yüzüyoruz sanki. Bir kukla tiyatrosunun kuklaları gibiyiz. Bilgi her yerde. Ama gerçek bilgi hiç bir yerde. Daha doğrusu gerçek bilgi tüm suni bilgi yığınlarının arasında gömülü ama bizim gerçeği dedikodudan, yalandan, manipüle edilmiş haberden ayrıma şansımız giderek zayıflıyor. Kimin elindeki iletişim imkânları daha yüksekse, o bilgi daha gerçekmiş gibi algılanıyor. Ya da kim sözünü daha etkileyici ifade ediyorsa, o bilgi daha inanılır geliyor toplumlara. İnfial etmek için bir cümle yeterli olabiliyor. Öyle ki, bir bardak suda boğulmuş gibi hissediyor insan. Teknoloji arttıkça ‘bilgi’ çoğaldı. ‘Bilgi’ bu kadar serbest ve açıkça dolaştıkça insanlar çıkmaza girdi. Çünkü ortalıkta dolaşan ve gerçekliğine inandığımız bilginin çoğu suni bilgi, sentetik bilgi. Ve bizler bu sentetik bilgilerin akışında bir isyan ediyor bir sakinliyoruz.  

Gerçeği görebilmek için ise hızlı yaşamın ve daha da hızlı bilgi akışının etkisinde her gelen bilgiye anlık tepkiler vermek yerine gündelik haberlerin dışına çıkıp, ezberlerden uzaklaşıp bütünsel bakmayı denemek gerek. Ancak o zaman -bir ihtimal- gerçeğe haiz olup tepki verip susmak yerine çözüm üretme aşamasına gelebileceğiz.

Çocuklara gelince... Kayıp çocuklar bugün hâlâ insanlığın önemli meselelerinden biri. Bu konuda farkındalık geliştirmek, kurtarılan çocuklara psikolojik tedavilerini yapmak üzerine gönül birliği yapmış STK’lar da var.

2012 yılında Ashton Kutcher ve Demi Moore Kamboçya’daki çocuk seks ticareti hakkında izledikleri bir belgeselden etkilenerek bu konu ile mücadele edebilmek üzere Thorn Vakfını kurmuşlardı. Vakfın internet sitesinde açıklandığı üzere Amerika’da kayıp çocuklar merkezinin incelediği dosya sayısı 2004 yılında 450 bin iken 2019 yılı için bu sayı 70 milyon. Kurban çocukların yüzde 63’ü internet üzerinden pazarlanmış. FBI verilerine göre kurban çocukların yüzde 52’si Afro-Amerikan ve Latin kökenli, yüzde 50 ila 90 arası çocuk sosyal yardım hizmetleri sistemine dahil olmuş. Bunlar Amerika’nın verileri. Uluslararası boyutta yapılan çalışmalara göre de Akdeniz havzasındaki mülteci ve göçmen çocukların yüzde 76’sı bu trafiğe dahil edilmiş ya da taciz/tecavüze uğramış.

Evden kaçanlar, evsizler, fakir ailelerin çocukları, LGBTQ’lar çocuk ticaretine en kolay kurban edilenler…   

 

Sayılar sadece bir şekilde kayda geçenler... Ve çocuklar bir sayıdan çok daha fazlası. Korkuların, acıların, yok edilen gelecek hayallerinin sayı ile ölçülebilmesi ise söz konusu değil.

Oysa çocuklar geleceğimiz. Onların tek ihtiyacı sevgi ve anlayış. Onlara karşı görevimiz bu!

Ve bir çocuğun gözündeki gülümseme dünyalara bedel. Her çocuk hepimizin çocuğu… 

Dünyanın geleceği için hangi yolun üstünde yürüyeceğimiz ise bizim, her birimizin seçimi. Suni haber denizlerinde boğulmak ya da bunların üzerine çıkarak bütüne bakmaya çaba sarf etmek ve çözüm üretici olmayı denemek bize kalmış. 
Siz, hangi yolda yürümek istiyorsunuz?