Pazar tezgâhından BÜ Ekonomi’ye

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
22 Temmuz 2020 Çarşamba

Bu sene ilk kez gündüz vakti Ada’da hayli kalabalık bir erkek nüfusuna tanık oluyorum. Emekliler, sayıları giderek artan genç emekliler ve pandemi dolayısıyla evden çalışmak durumunda olan genç yöneticiler…

Gençler evden çalışmanın çok daha verimli olduğunu söylüyor. Özellikle Ada’dan şehre, iş yerlerine ulaşmak için trafikte vakit kaybetmiyorlar. Günde ortalama üç saat kendilerine kalıyor. Sabah erken saatte yürüyüş yapıp ardından ekran başına geçince çok daha enerjik olunduğu konusunda hemfikirler. Yeni yaşam tarzı ev düzenine de değişiklikler getirdi. Eşlerden biri bir odada çalışırken, diğeri farklı bir odada toplantıya girmiş oluyor. Küçük çocuklar da mecburen büyükannelerinin göz bebeği oluyor. Basketbol, yüzme gibi etkinlikler, yakın temas nedenlerinden biraz zorlaştı tabii. Ancak devir yeniliklere çabuk uyum sağlamayı gerektiriyor.

***

Yılların verdiği alışkanlıkları sürdürmek çok kolay olmuyor. Her ne kadar yaşanan olumsuzlukları dile getiriyorsak da Ada’nın nimetlerini yadsıyamayız. Ekonomik koşullar insanları giderek daha fazla zorluyor. Çoğunluk, sayıları iyice azalan manavlar yerine, perşembe günleri kurulan pazardan alışveriş etmeyi yeğliyor. Pazara yakın oturmuyorsanız, belli bir ücret karşılığında aldığınız öteberiyi el arabalarıyla evinize kadar getiren gençler var. Geçenlerde yine bu delikanlılardan biriyle pazar alışverişinden dönüyorduk. Eli yüzü, konuşması düzgün bir çocuk; ailesiyle Muş’tan İstanbul’a göç etmişler. Kardeşleri, peynircinin yanındaki tezgâhta satış yapıyor. Aralarında bir tek o eğitimini sürdürüyor. İstediği yeri kazanmak için çok uğraşmış. Emrah, şimdi Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümünde okuyor. Yazları da okul masraflarını çıkarmak için pazarda çalışıyor. Hayat onun için de kolay değil. Ama yüzü gülüyor.

Henüz çarşıya inmedim. Geçen sene bir marketin ‘eve servis’ hizmetinde de harçlık edinmek için çalışan iki üniversite öğrencisi vardı. Hâlâ oradalar mı bilmiyorum. O kadar azimliydiler ki insanın içinden bahşişten fazlasını vermek geliyordu.

***

 Herkes zaman zaman sohbet niyetine sorulan, gereksiz/densiz sorular karşısında sinirlenir. Hatta ardından “Neden o an aklıma gelmedi? Keşke şu, şu cevabı verebilseydim” diye hayıflanır. Hazırcevap olmak farklı bir meziyettir. Genelde kıvrak zekânın ürünüdür.

Kısa bir süre önce sahne şovlarıyla tanınan ‘Huysuz Virjin’ lakaplı Seyfi Dursunoğlu’nun vefatı basında geniş bir yer aldı. Hakkında yazılanları okuduğumda, hazırcevaplığın ayrı bir yetenek olduğunu bir kez daha anladım. Konuyla ilgili en güzel örneklerden biri, CNN Türk’ten Enver Aysever’in Dursunoğlu ile yapmış olduğu röportajdır. Aysever’in ara sıra gereksiz sorular sorduğu herkesçe bilinir. Sohbet esnasında Enver Aysever’in “Zeki Müren eşcinsel miydi?” sorusuna Seyfi Dursunoğlu’nun yanıtı her zaman hatırlanacak. 

“Vallahi Zeki Müren arkadaşımdı. Şimdi sizle de arkadaş olduk. Zeki Müren’e de sormadım, size de sormuyorum. Bu çok özel bir konu… Çok özel olanı da kimseye soramazsın.”

Toprağı bol olsun.

***

Düğünler, toplantılar, süresiz olarak tehir edildi. Nikâhlar, nişanlar, faşaduralar on - on iki kişilik yakın aile fertleri ile sosyal mesafeyi koruyarak, açık havada yapılıyor. Cenaze ve meldadolar da Zoom üzerinden gerçekleşiyor.

Bir gün geriye dönüp baktığımızda bu yaşananlar ‘hikaye’ gibi mi anımsanacak yoksa bu vesile ile bir ‘şaşaa’ dönemi sona mı erecek?