COVID bağışıklığı sorunsalı

Selin SEVİNDİREN Köşe Yazısı
28 Temmuz 2020 Salı

İngiltere’de bulunan King’s College’ın COVID bağışıklığı ile ilgili yayınladığı araştırma sonuçları 13 Temmuz’da tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de haber sitelerinin en çok tıklanan haberlerindendi. Şalom gazetesi olarak pazartesi basılmadığımız için biz aşağıda örneklediğim medya kuruluşları gibi başlık atamadık.

Sabah: Korona virüsü ile ilgili korkutan 3 ay gerçeği

Sözcü: İyileşenler tekrar hastalanıyor

Milliyet: Korkulan oldu! Korona virüste antikor kayboluyor

Hoş, zaten biz o gün baskıya çıkıyor olsaydık bizim başlığımız şöyle olurdu:

Şalom: “Sakin ol Kral, T-hücrelerimiz ne güne duruyor”

Optimist popüler bilim yazarınız olarak bu iç kapatıcı habere karşı sizi bilgilendirmek ve hayali başlığımızı açıklayarak içinize su serpmek görevimdir.

Öncelikle viroloji konusunda en saygın kuruluşlardan biri olan King’s College’ın COVID bağışıklığı çalışmasının detaylarına bakalım. Mart ila haziran aylarında 90 kişi tekrar tekrar test edildi. Enfeksiyondan birkaç hafta sonra kanları antikorlarla dolup taşan hastalar üç ay sonra virüsle savaşan bu proteinlerini kaybetmişti. Böyle bir dünyada kişi rahatlıkla ikinci kez rahatsızlanabilir, sürü bağışıklığı yaklaşımı hayal olabilirdi. Daha kötüsü milyarlarca dolar yatırım yapılan aşılar işlevsiz kalabilirdi. Hiç kimse COVID’e karşı elimizi kolumuzu bağlayan böyle bir sonuç beklemiyordu.

İnsanların karakterleri salgında belli olurmuş. Kötümserler kendileri gibi bu kötümser çıkarımlara hemen atladı. Bense tabi ki iyimser hafif de dramatik bir tip olarak olaya n’ayır n’olamaz şeklinde yaklaşıp hemen duruşumu bilimsel gerçeklerle destekledim.

Öncelikle antikorlarda düşüş sıkıntı olsa da bu dünya sonu değil. Diğer hastalıklarda da birkaç aydan sonra antikorlarda zayıflama söz konusudur. Çiçek aşısında altı aydan sonra yüzde 75 antikor düşüşü görülse de aşının etkisi bir ömür sürüyor. İkincisi antikor az da olsa da bu COVID-19’u yenmeye yetebilir, çünkü zaman geçse de belleklerini kullanarak daha fazla antikor hazırlayabilirler. The Atlantic adlı dergide bunun için harika bir örnek veriliyor. Diyelim bir Rubic küpünü çözebilmeyi öğrendiniz. Birkaç hafta sonra akıldan nasıl çözebileceğinizi anlatmanız çok zordur fakat elinize bir küp verilirse stratejinizi hatırlayıp ilk çözdüğünüzden daha kısa bir sürede çözebilirsiniz. Bu örnekte küp yeni korona virüsün ta kendisi oluyor.

Üçüncüsü ve önemlisi bağışıklık sistemimizin karmaşıklığı. King’s College sistemin yalnızca bir unsuruna odaklandı; antikorlara. Ya T hücreleri?

T-cell'le bağlan hayata, hayata bağlan T-cell’le

Vücudumuz bakteri, virüs veya parazit tarafından saldırıya uğradığında, bağışıklık alarmımız çalar ve zincirleme bir reaksiyon başlar. Doğal öldürücü hücreler, makrofajlar, dendritik hücreler gibi doğuştan bağışıklık hücrelerimiz dandirik dandirik savaşıp mağlup olursa devreye daha sofistike özel kuvvetler girer. Bunlar sonradan edinilmiş bağışıklık hücrelerimizdir; yani geçmişte geçirdiğimiz hastalıklardan bir ders çıkarabilmiş, onları nasıl tanıyacağımızı ve yeneceğimizi hatırlayan ve bunları tatbik edebilen B ve T hücrelerimiz, diğer adıyla lenfositlerimiz. B hücrelerimiz her patojene (yabancı işgalci) özel olmak üzere antikor denen Y şeklinde proteinler üretir. Bu antikorlar o virüsün yüzeyine bir anahtar gibi takılırlar ve onu yok ederler. Bu B hücrelerine plazma denir. COVID’den iyileşmiş hastalardan alınan kandan işte bu plazma ayrılarak ağır hastalara veriliyor.

Konumuz olan T hücrelerine gelince onlar dörde ayrılır. Yardımcı T hücreleri, düzenleyici T hücreleri, öldürücü T hücreleri ve bellek T hücreleri. Öldürücü T hücreleri doğrudan patojenle enfekte olmuş hücreyi öldürür. Yardımcı T hücreleri B hücrelerini antikor yapmaları için teşvik eder ve öldürücü hücrelere yardım eder. Bunu salgıladığı sitokin molekülü sayesinde kimyasal yönergeler yollayarak sağlar. Düzenleyici T hücreleri tüm bağışıklık sistemini alarma geçirir ve tüm sistemin yanıtını hızlandırmasını sağlar. Bellek T hücreleri patojenin yüzeyindeki antijenleri tanımak ve onları sonradan hızlıca hatırlamakla sorumludur. Diğer T hücrelerinden farkı çok daha uzun süre yaşamalarıdır ve yeniden düşmanla karşılaştıklarında çok çabuk diğer T hücrelerine dönüşebilmeleridir. Hem B (rubik küp örneği) hem de T hücrelerinin belleği vardır. Düşmanlarını hatırlar ve bir sonraki savaşta hemen onları kovarlar. Bu zaten aşıların çalışma prensibidir.

İşte tam da bağışıklığın yukarıda fazlasıyla basitleştirdiğim aşırı komplike bir sistem oluşundan dolayı, yalnızca bir değişkene (King’s araştırmasında antikor) bakarak bir sonuca varmak doğru değil.

İç açan gelişmelere devam edecek olursam özellikle son zamanlarda yapılan testlerde antikor görülmeyen iyileşmiş COVID hastalarında T hücrelerinin oldukça güçlü yanıt verdiği tespit edildi. 15 Temmuz’da Nature’da yayınlanan bir makalede ise SARS geçirmiş hastaların 17 yıl sonra bile kanlarında T hücrelerine rastlandı. Tabi bu haberler ana akım medyada başlıklara taşınmıyor. Öte yandan bakın 21 Temmuz’da gazeteler ne yazıyordu.

Sabah: Korona virüsü aşısı müjdesi

Sözcü: Sevindiren korona aşısı açıklaması

Milliyet: Oxford’un aşısı bağışıklık sağladı

Oxford ve AstraZeneca ortak üretimi olan aşının 1077 kişi üzerinde yapılan klinik deneyinde, 56. günde deneklerin kanında yüksek antikor ve T hücreleri saptanmıştı. Peki, daha henüz klinik deneylerin birinci etabında olan bu aşı için bu kadar heyecanlanmak ne kadar doğru? Gelin şimdi de bunu çürütmek için skeptik yaklaşalım. Hay Allah bana ayrılan köşenin sonuna geldim. Eh, heyecanlanın gayri. Ama siz siz olun her okuduğunuza özellikle de olumsuz haberlere körü körüne inanmayın, şüpheyle yaklaşın, araştırın. Bilimsel okur yazar olmanın 2020 Mart’ından beri dirayet göstermiş ruhunuza iyi geleceğinden emin olun. COVID sonsuza kadar kâbusumuz olmayacak.