“Özgürlük ruhun oksijenidir”
“Özgürlük ruhun oksijenidir” diye bir cümle okumuştum, yıllar evvel aklıma kazındı. Bu sene COVID-19 yüzünden sokağa çıkma yasağı olduğunda, tekrar kazındığı yerden çıktı. Evde kalmak, büyük bir pandemiyi önlemek için küçük bir fedakârlık olsa da, bazı günler beni oksijensiz bıraktı. Aslında çoğumuz gibi sokağa çıkma yasağı öncesi kendimi karantinaya almış ve koruma amaçlı iki aya yakın bir süre ailemle bile görüntülü konuşma aplikasyonları üzerinden sanal görüşmeler yapmıştım. Ancak sokağa çıkmamın o dönem ‘kanunen’ engellenmesi ruhumdaki oksijeni emmeye başlamıştı.
***
Bayramdan yaklaşık bir hafta evvel Büyükada ve Burgazada’ya gittiğimde bu özgürlüğü hakkedip etmediğimizi bir kere daha düşündüm. Önce Büyükada’da, çoğu belli bir eğitim seviyesinin üstünde olan kişilerin gittiği bazı plajlarda sosyal mesafe kurallarının adeta hiç var olmadığını, son beş ayı hiç yaşamamışçasına şezlongların yan yana, sohbetlerin iç içe olduğunu gözlemledim. Şezlongları daha da yapıştıranlar, sohbet ederken iyice yaklaşıp sokulanlar bir değil, on değil, yüzlerce kişi idi. Son senelerde uzaklaşsam da, çocukluğumu geçirdiğim mekânların ve ada halkının vurdumduymazlığına çok üzüldüm. Korona, Büyükada’ya hiç uğramamış gibiydi yaşam. Burgazada’da gittiğim akşam yemeklerinde ise biraz ayrık ve sosyal mesafeli masalar bulacak kadar şanslı olduğum için Büyükada kadar endişelenmedim ama oradaki lokantaların da doluluk oranının bayramda arttığını tahmin ediyorum. Bayram zamanı bir daha adalara gitmeye cesaret edemeyip, ziyaret planlarımı sonraki günlere sakladım. Büyükada ziyaretimde en mutlu olduğum kısım ise faytonların tamamen yasaklanması ve yıllardır çok üzüldüğüm atların özgürlüğüne kavuşması idi. Bir kısmının Cerrahpaşa Veterinerlik Fakültesi tarafından sahiplenildiğini, özgürce koşup, beslenip, rehabilite edildiğini okumuştum. Umarım bütün atlar kalbi güzel birileri tarafından sahiplenir.
***
Kendimi karantinaya aldığımda çoğumuz gibi kendimi bir ara dizilere vermiş, bazı günlerde kendimi bütün Netflix’i seyretmiş gibi hissetmiştim. Karantina günlerden seyrettiğim dizilerden beni en etkileyenlerden biri, Shira Haas’ın başrolde olduğu ‘Unorthodox’ dizisi olmuştu. Brooklyn’de Ortodoks bir cemaatte büyüyen Esty Shapiro karakterinin, Berlin’e kaçıp kendine ayrı bir hayat kurma macerasını anlatan, gerçek bir hikâyeden esinlenilen dört bölümlük dizide, Esty karakterini canlandıran Haas müthiş performansıyla Emmy Ödülüne aday gösterildi. Beni de çok etkileyen bu başarılı oyunculuğun sırrı, sanırım bizlerde bıraktığı özgürlük hissi. Kaçışı, denizin ortasında peruğunu fırlatışı, yansıttığı cesaret hissi, içe işleyen bir oyunculuk.
Haas, Golden Derby editörü Riley Chow’a verdiği röportajda, dizinin ona özgürlüğün anlamı ve özgürlüğün değerini sorgulattığından bahsediyor. Özgür ruh gibi gördüğümüz, özgür olduğunu düşündüğümüz birçok kişinin illa özgür olmayabileceğini, özgürlüğün aslında içte olan bir his ve yolculuk olduğunu söylüyor. “Kendimize özgür olup olmadığımızı sık sık sormalıyız” diyor.
***
Kendimize özgür olup olmadığımızı sık sık sormalıyız. Yaşadığımız en tuhaf senelerden birinde, normalleşme sürecinde biraz daha özgür olmak ve korkularımız yenmek güzel. Ancak “virüs bitti” veya “virüs hiç olmadı” gibi düşünmekle virüs yok olmuyor. Cesur olmak özgürlüğü, özgürlük de mutluluğu getirse de, konu pandemi olunca gereğinden fazla cesaretin özgürlüğü tekrar kısıtlayabileceğini hatırlamakta fayda var