Güvende misiniz?

Dalia MAYA Köşe Yazısı
12 Ağustos 2020 Çarşamba

Kuş bilimcisi C. Hechsher ardıç kuşlarını, üzerlerine taktığı çiplerle takip etmeye başlamıştı. Göç hareketlerini izlemekti amacı. Nereye gidiyorlardı? Yavrulama süresinin sonunda her yıl 6500 kilometre ötede Brezilya’ya gittiklerini gözlemlemişti. Ancak bu gözlemler sırasında bir durum dikkatini çekmişti. Kuşlar bazı yıl temmuz ortası göçe başlarken, bazı yıl haziran sonu yola çıkıyorlardı. Neydi, yavruları henüz tam da gelişmemişken, onları bu kadar erken yola çıkartan? Merak etmişti. Ardıç kuşlarının göç hareketlerini kaydettiği gibi, önemli doğa hareketlerini de kaydetmeye başladı. Bulduğu varsayımları da 2018 yılında kanıtladı. O yıl kuşlar oldukça erken yola çıkmışlardı. Haziran sonu tası tarağı toplamışlardı. Kuşlar kasırga sezonunun ortasında okyanusu aşarak Meksika Körfezini geçmeliydi. Kasırganın ne kadar güçlü olacağına göre erken çıkıyorlardı yola. Erken tanı sistemlerine sahiptiler ve bu sayede hazırlıklı davranmayı beceriyor ve sürülerini maksimum koruma ile güvenli topraklara taşıyabiliyorlardı. Aynı yıl eylül/ekim ayında tarihin en aktif kasırga dönemini yaşayacaktı bölge. 

Peki, bizler ne yapıyoruz? 

Güvende miyiz?

Sosyal medyada karşıma çıkan bir soru oldu bu hafta: “Güvende miyim?” 
Özellikle, ilk imzalayan ülke olmamıza rağmen, İstanbul Sözleşmesinin yeniden tartışıldığı bu dönemde, öncelikle kadınların, sonra LGBTİ+ bireylerin, sonra 18 yaş altı bireylerin ve erkeklerin, yani aslında herkesin güvende olma hallerine dair samimi ve içten hislerini çektikleri kısa videolarda paylaşıp birbirini hiç tanımayan bu insanlardan bir birlik oluşturmayı hedefleyen bir platform. Henüz yeni bir oluşum olmakla birlikte, projede söz alanları dinledikçe ben de güvende miyim sorusunu kendime sormaya başladım.

Nereden kaynaklanıyordu güven? Bizim içimizde, özümüzde miydi kaynağı yoksa dışarı bağımlı bir his miydi? Neye ihtiyaç duyuyordu güven hissi? Yasalara mı? Hem bu güven hissi neye karşı bir güven hissiydi? Adil yasama ve doğru yürütme caydırıcı olsa da, gerçek bir koruma sağlayabiliyor muydu? Peki ya doğadan gelebilecek dev bir felaket güvendiğimiz her şeyi yok ederse? Kazaların, felaketlerin, şiddetli olayların yaşanabileceğinin bilincinde, korkuda değil ama hazırlıklı olma haliyle mi ilintiliydi güven hissi? Başkalarına güvenmemek değil de kendine güvenmek miydi söz konusu olan? Uyanık olmak ve algılarına güvenmek miydi? 

Güvence arayışımız güvensizliğimizden mi kaynaklanıyordu? Plazaların girişindeki kontrol sistemleri bizi daha mı güvende hissettiriyordu, yoksa güvencesizliğimizi mi besliyordu? Güvenlik duygusu yaratmaya çalıştıkça güvensizlik mi artıyordu? 

Giderek ağaçsızlaşan şehirlerimizde doğadan uzaklaştıkça, daha mı güvendeydik? Ekolojik sistemleri yok ettikçe kendi geleceğimizi de yok ettiğimizi görmüyor muyduk? 

Kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir kaç bilgi kırıntısı belki bu soruyu kendinize sorarken, aklınızın bir köşesinden sizi gıdıklar:

J Kosta Rika’da 28 ülkeden 44 gurbetçi aile bir ekolojik yaşam köyü kurmuş. Köy halkı kendi sağlıklı gıdalarını kendileri üretiyor. Çocuklar da sınıf ve kara tahtanın olmadığı okullarında yaşayarak, deneyerek, üreterek öğreniyor. İzlediğim belgeselde küçük bir çocuk “Kendi kaderini kendin çiziyorsun” diyordu. Her şeyi sorgula, yeni fikirler üret! Sağlıklı, sürdürülebilir ve güvenli bir toplum yaratmışlar orada. 
J Biokorsanlık, embriyo dondurma ve yiyeceklerimizin genetik olarak değiştirildiği çağımızda Peru dünya bitki türlerinin yüzde 70’inden fazlasını yetiştiren bir biyo çeşitliliğe sahip. Lima’daki Uluslararası Patates Merkezinde 4600 tür patates suşu koruma altında. Kötü ününe rağmen 9 temel amino asit, B ve C vitaminleri ile protein içeren bir süper gıda patates. Dünyanın birçok yerinde farklı süper gıdalar için koruma merkezleri kurulmuş.
L İstanbul Gönüllülerinin hazırladığı bilgiye göre Kanal İstanbul’dan çıkacak hafriyatın büyük bir bölümü Karadeniz’e dökülecek, 23 milyon metrekare orman alanı yok olacak.
J Arılar ekosistemimizin önemli bir parçası, arılar olmadan yaşam olmaz. Tarımda kimyasal ilaç tüketimi arıların yaşamına dolayısıyla da ekolojiye zarar vermekte. Şehir balı ile kırsal balı karşılaştıran bir çalışmaya göre Paris’teki balın içinde daha az kimyasal bulunmuş. Şehirlerdeki teras ve duvar bahçeleri arıların yaşamlarını sürdürmelerine ve sağlıklı bal üretimine destek olmakta.

Belki de...
Güvenlik anlayışımızı değiştirmemiz gerekiyordu. Güven, konfor alanına ait bir histi belki de. Yaşamın bir oyun olduğunu hatırlayıp, risk almanın kaçınılmaz olduğunu anlamak gerekiyordu. Her an her şeyin tepe taklak olabileceğini ve risklerin kaçınılmaz olduğunu anladığımızda korkularımız azalacaktı. Bir algılama şekliydi güven hissi. Kendine, özüne güvendikçe, yaşamın bütününde de güvende hissediyordu insan. Özüne güvendikçe, olanları olduğu gibi üzerine kurgu yapmadan gördükçe erken tanı sistemlerini geliştirmeye ve yaratıcı kapasitesi ile bütün sorunları çözmeye muktedirdi aslında insan. 
Belki de güvende olmak, daha iyi bir yol olduğunun bilincinde olarak hayatı eline alıp o daha iyi yolu yaratmak ile ilgiliydi.

Ne dersiniz, siz, güvende misiniz?