39. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ ULUSAL YARIŞMASI GERİDE KALDI
Pandemi nedeniyle ertelenen 39. İstanbul Film Festivali’nin Ulusal Yarışmasının en çok ödül toplayan filmi, Altın Lale galibi Ümit Ünal’ın ‘Aşk, Büyü vs’si oldu. Bu yazımda yarışma intibalarımı ve en beğendiğim iki filmden biri olan ‘Bilmemek’ten bahsedeceğim.
En İyi Yönetmen Ödülünü ‘Nasipse Adayız’ ile ilk uzun metrajlı filmini çeken Ercan Kesal kazandı. Filmin aldığı ikinci ödül olan En İyi Kurgu Ödülü Ali Aga’ya gitti. En İyi Kadın Oyuncu Ödülünü ‘Aşk, Büyü vs’ filmindeki rolleriyle Selin Uçer ve Ece Dizdar aralarında paylaştılar. Aynı filmin yönetmeni Ümit Ünal En İyi Senaryo Ödülü ile taçlandırıldı. ‘Aşk, Büyü vs’ ulusal yarışmada en beğendiğim iki filmden biriydi. En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü ‘Körleşme’ filmindeki rolüyle Fatih Al kazandı.
‘Bilmemek’
Leyla Yılmaz’ın ‘Bilmemek’ adlı toplumsal eleştirisi, etkileyici mesajıyla cinsel yönelim, şiddet konularında önemli şeyler söyleyen bir film. Linç kültürü, ötekileştirme ve zorbalık ilginç mesajlar veren film için Leyla Yılmaz, “Toplum aklında oluşturduğu cevapları duymak için cevabını bildiği soruları sormak istiyor. O cevapları duymasa bu hırçınlık gittikçe linç boyutuna ulaşıyor. Sosyal medya, özel hayatları gösteren televizyon programları bu hırçınlığı çok besleyen şeyler. Toplumda insanların özel hayatına saygı duyulmaması rahatsız edici. ‘Bilmemek’ bilmeyi reddedişimizin filmi” diyor.
Leyla Yılmaz hassas bir konuyu, karakter tahlilleri ustalıkla yapılmış dengeli bir senaryoda işleyip, aksamayan bir mizansenle perdeye taşıyor. ‘Bilmemek’ bir kadın filmi. Görüntü yönetmeni, senaryo yazarı, yönetmeni, yapımcısı, yardımcı yönetmeni, cast direktörü, kostüm tasarımcısı birer kadın.
Filmin kahramanları entelektüel ama mutsuz, orta sınıftan üç kişilik bir aile. Baba Sinan, bir şirkette genel müdürlük yapan bir mühendis. Anne Selma, sevecen ve iyi huylu bir doktor. Lise son sınıfta okuyan oğulları Umut başarılı bir sutopu oyuncusu. Birbirlerinden kopmuş bu mutsuz çiftin tek bağları, kendisini kanıtlamanın peşindeki, ergenlik sorunları yaşayan oğullarıdır. Umut’un hayatı sınıf arkadaşlarının eşcinsel olduğuna dair çıkardıkları bir dedikodu ile sarsılır. Hızla yayılan dedikodu kısa zamanda zorbalığa dönüşür. Umut, takımdakilerin yargılayıcı sorularını yanıtlamayı reddeder. Onun bu kararlı tavrı, hakkındaki yargıları kesinleştirir ve takımdan dışlanır.
Selma ve Sinan yorucu evlilikleriyle baş etmeye çalıştıkları sırada, dedikodular alıp başını gidince Umut ansızın ortadan kaybolur. Spor hocasının, cinsel yönelimine saygılı olduğunu söylemesi, dedikoduları çıkaranları azarlamasının faydası olmamıştır. Gündelik hayatın cevapsız soruları, daha da büyük sorular karşısında anlamsızlaşır. Karı-koca, kaybettiklerini bulmak için nereye varacağını bilmedikleri bir arayışın içine girerler. İkisi oğullarını umutsuzca ararken, aslında kendilerini kaybetmiş olduklarının farkına varır.
Cinsel yönelimini belirtmek istemeyen Umut, her şeyi bilmek isteyen, bu konuda yaptıkları baskı ile hayatını kâbusa çeviren sınıf arkadaşlarına karşı isyan edip, radikal bir karar alır. Film, farklı cinsel yönelimli çocukları olan ailelere de ibret verici mesajlar veriyor.
Leyla Yılmaz’ın isyanı çevresindekilere baskı uygulayan, bu uğurda şiddete başvuran insanlar. Astığı astık, kestiği kestik aile reisi Sinan çoktandır sindirdiği, kişiliğini kaybeden karısına ve sorunlar yaşayan oğluna her türlü baskıyı uygular. Aynı baskıyı işyerindeki paragöz, saygısız genç patronundan görür. Paranın gücüne tapan patron, emrinde çalışan personele köle muamelesi yapar, çoğunu işten kovar. Umut’un sınıf ve takım arkadaşları kendisine eşcinsel etiketi yapıştırır, okul idaresine “Biz aramızda eşcinsel istemiyoruz” diyecek kadar küstahlaşır.
Hastanede her gün sayısız hastaya bakan Selma, ailesini bir arada tutma uğruna kocasının uyguladığı şiddeti sineye çeker. Evinde kaplan olan Sinan, işyerinde kovulan arkadaşlarına sahip çıkamayan süt dökmüş kediye dönüşür. Arkadaşları tarafından dışlanan Umut çareyi çete reisine saldırmakta bulur. Ancak bu içinde bulunduğu çıkışsızlığa çare olabilecek midir? Dayak yiyen bir çocuğa yardım ettiği, hiç kız arkadaşı olmadığı ve tüm vaktini kankasıyla geçirdiği için eşcinsellikle suçlanan Umut, kendisinin bile farkına varmadığı bir arayışın içindedir. Film, Umut’un cinsel yönelimi hakkındaki kanaati izleyiciye bırakıyor. Leyla Yılmaz bu tavrıyla insanların birbirlerini yargılamalarına karşı olduğunu, tüm bireylerin kendi hayatlarını ve tercihlerini yaşamaya hakkı olduğunu savunuyor.
Kısa film yönetmenliğinden gelme Leyla Yılmaz ilk uzun metrajlı filmi ‘Bir Avuç Deniz’i 2011’de yaptı. 2015’ten beri üzerinde çalıştığı ‘Bilmemek’ projesini 2018’de hayata geçirdi. İlk filmiyle birçok ödül kazanan yönetmen ikinci filmiyle Antalya Film Festivalinde İzleyici Ödülü sahibi oldu.
Filmin başarılı oyuncu kadrosunda en çok anne Selma rolündeki Senan Kara’yı beğendim. Otoriter kocasının baskısını kabullenmiş, sevecen ama çaresiz anne rolünde çok başarılı. Nedim Saban’ın TiyatroKare’sinin ‘Süper İyi Günler’ oyununda otistik bir genci canlandıran Emir Özden, Umut rolünde, sinemada ilk deneyimini yaşıyor. Bilinen rahat oyununu sutopu koçu rolünde sürdüren usta aktör Levent Üzümcü ve despot babada Yurdaer Okurrollerinin hakkını veriyorlar.
İnsanların cinsel yönelimleri konusunda önemli mesajlar veren filmi, bu konuda katı, tavizsiz, radikal görüşü olanların izlemelerini isterim. Belki ‘Bilmemek’ filmini izledikten sonra bakış açılarını gözden geçirmek ihtiyacını hissedebilirler.
Edebiyatla İlgili Filmler
Ulusal Yarışmaya seçilen 11 filmden dördü edebiyatla ilgili filmlerdi. En İyi Erkek Oyuncu seçilen Ali Aga ‘Körleşme’ filminde üç yaşındayken görme duyusunu yitirmiş, körlüğüyle barışık bir şairi canlandırıyordu. Yazdığı senaryodan ilk yönetmenlik tecrübesini yaşayan Hacı Orman, geçirdiği başarılı ameliyata rağmen görme dünyasına uyum sağlayamayan şairin öyküsünü anlatıyordu. Bu karamsar, iç karartıcı ve trajik film inandırıcı olmaktan uzaktı.
Mehmet Emin Yıldırım’ın senaryosunu yazıp yönettiği ‘Şair’, psikoloji temalı romanlar yazan bir yazarı merkezine alıyordu. Esin kaynağını kaybeden, üretmekte zorlanan, yazma sürecinden dolayı aklı karışık olan yazarın öyküsü tatminkâr olmaktan uzaktı. Faysal Soysal’ın senaryosunu yazıp yönettiği ‘Ceviz Ağacı’, yazma yeteneği körlenirken evliliği de çökmekte olan bir yazarı merkezine alıyordu. Edebiyat dünyası üzerine iddialı sözler söyleyen bu filmdeki hayata küsmüş, işlemediği bir cinayeti üstlenen yazarın hikâyesi de inandırıcı olmaktan uzaktı.
Ulusal Yarışmanın edebiyatla ilgili son filmi Özkan Yılmaz’ın ‘Soluk’u, orta yaşlı, hasta, huysuz bir yazarın hastalığının terminal safhasını perdeye taşıyordu. Bu rolü canlandıran Uğur Polat’ın varlığına rağmen, kasvetli bir film olan ‘Soluk’ beklentilere cevap veremiyordu.
Sinema tarihinde üretememe sıkıntısını yaşayan, yaratıcılığı tıkanmış yazarlarla ilgili filmlerin en ünlüsü Joel - Ethan Coen’in senaryosunu yazıp yönettikleri ‘Barton Fink’tir. 1991 Cannes Film Festivalinde iki kardeşe Altın Palmiye ve En İyi Yönetmen Ödüllerini getiren film, John Turturro’yu En İyi Erkek Oyuncu yapmıştı.
Film New Yorklu ünlü tiyatro yazarı Barton Fink’in Los Angeles’te bir senaryo yazması için parlak bir teklif almasıyla başlar. Kaldığı otelde yazma sürecinde tıkanıklık yaşayan genç adam, gizemli pazarlamacı oda komşusuyla sorun yaşar. Sıkıntının tavan yaptığı bir noktada Fink, kendisini umulmadık bir cehennem tablosu içinde bulur.