Mutluluğa giden yolu anti depresanlarda arayanlar çoğaldı. Etrafımdakilere bakıyorum, kendisinin uyumlu davranan bir replikasına dönüşmüş çok kişi var. Ağır duygusal, bulutlu havayı savuşturmak, hızlıca tekrar iyi hissetme haline geçmek için ilaç kullanma kolaycılığına kaçan. Hâlbuki bazen dertler, değişim alarmıdır. Hızlı çözüm ile bertaraf edilirse alarm susmuş oluyor. Ağır depresyon ve zaruri ilaç kullanımından bahsetmiyoruz tabii ki, sadece tezgâh üstü satışı desteklenen ve tavsiye ile bile bolca tüketilen ilaçlar konumuz. İlaç kullanımı, dönüm noktalarında zor kararların verilmesini engelliyor. Örneğin Dr. Sinan Canan’ın verdiği örnek gibi: Arabanın ‘motor ısındı’ uyarısına, bazen parça değiştirmek, bazen de motoru dinlendirmek gerekmektedir. Ancak sadece su ekleyip yola devam edersek asıl sorun arka planda süregelmeye devam eder.
Psikoaktif ilaçlar kişinin karar mekanizmalarını çarpıtıyor. Kullananı vasatlaştırıyor. Hissizleştirerek daha uyumcu davranışları destekliyor. Ancak bazen yaşam becerilerinin tam kullanımı için hatta sanat yapabilmek için insanın içindeki alarma kulak vermesi iyidir. Örneğin ilişkisi bitmek üzere olan kişi, süreci acısız geçiştirmek için ilaç kullanmayı seçebilir. Veya ne kadar meşakkatli olsa da elini taşın altına koyup gerekli hamleleri yapabilir. O zaman ertelemeler bitiyor, konfor alanının dışına çıkılıyor, aralanan kapılar görülebiliyor.
Biraz da felsefe. Gerçekten de mutluluk ve doymuşluk için ‘ağrısızlık’ mı gereklidir? Gerçeklikle bağı koparmak mı lazım? Düşünür Schopenhauer’e göre acı ve ızdırap gerçektir. Amaç acının azaltılması olmalıdır. Mutluluk sadece bir illüzyondur. Diyelim ki ‘mutlu’ hissettiniz. Heyhat, o his yalnızca kısa bir süre devam eder. Hemen can sıkıntısı devreye girer. Bu kez de can sıkıntısının dehşetinden kaçmak için daha büyük bir doyum arayışı başlar. Doyumu hemen elde etmek hayatın bir kısır döngüye girmesine neden olur.
Schopenhauer’e göre bilgi arttıkça kendine yetme başlıyor. Zira akıllı ve bilgili insan popüler olmaya çalışmıyor. Popülerlik farklılıkları ortadan kaldırıyor. İçi boş bir eşitlik getiriyor. Bir yere uyumlanmaya ve bağ kurmaya çalışmak insanın kendi karakterini bulmasına engel oluyor. Sıradanlık baş gösteriyor. Kendini başka kişilere kıyaslamak en büyük mutsuzluk kaynağı. Önemsememek önemsenmeyi getiriyor. Schopenhauer’e göre, kıskanç insan mutlu olamıyor. Amaç acıyı azaltmak ise, bunun bir yolu, kıskançlığı bitirmek…
Daha az acı için bir başka formül de sırlarımızı kendimize saklamak. Çünkü koşullar değişince hakkımızda bilinen en zararsız şeyler bile koza çevrilebiliyor. Başka formüller de var: Örneğin beden sağlığını korumak, anın tadını çıkarmak gibi klişeye dönmüş ama epey doğru formüller…
Ancak bu şekilde, büyük hedefler ve tasarımlarla başladığımız hayatımızı bir felaketle alt üst olsa bile sürdürebiliriz. Öz kısıtlama ile doyumsuzluğu azaltıp, sükûnetle hayatı sanata çevirerek…
Bu bakış açısı ile yaklaşınca hayat, ilaçlarla durgunlaştırılmayacak kadar keyifli hale gelebilir…