Yeni bir sezon öncesi en büyük eğlenceniz, tuttuğunuz takımın yaptığı transferlerdir. Eğer ki transferlerin isabetli olduğuna kanaat getirdiyseniz, daha lig başlamadan takımınızı şampiyon ilan eder, ezeli rakipleriyle açacağı puan farkını tartışırsınız. Transferlere çok fazla ikna olmadıysanız; yine tutunacak bir dalınız vardır. Oyuncuların sezon içinde gösterecekleri performansla tuttuğunuz takımı zirveye taşıyacağına inandığınızı dile getirirsiniz. Yapılan transferlere kanınız kaynamadıysa kabuğunuza çekilir; ortamlarda daha çok dinleyici moduna geçersiniz. İşte bu sezon öncesi yaptığı transferlerle rakiplerine gözdağı veren, ezeli rakiplerinin kabuğuna çekilmesine yol açan bir takım varsa; o da Fenerbahçe...
Süper Lig’in mevkilerinde en verimli olan oyuncuları birer birer kadrosuna katan Sarı-Lacivertliler, şöhretler karması gibi bir ekip oluşturdu. Gökhan Gönül ve Caner Erkin gibi Türk futboluna son 10 yılda damgasını vurmuş iki savunma bekini renklerine bağlayan Fenerbahçe, Filip Novak ve Jose Sosa gibi Trabzonspor’un iki yıldızını da transfer etti. Hücum bölgesini Mame Thiam, Enner Valencia ve Sinan Gümüş ile takviye eden Fenerbahçe, savunmasına bir dönem Barcelona’nın gündemine gelmiş Uruguaylı Mauricio Lemos’u aldı. Fenerbahçe yönetimi, geçtiğimiz sezon Süper Lig’in en değerli yerli futbolcularından biri olan Mert Hakan Yandaş’ın yanı sıra potansiyeli yüksek iki genç; İsmail Yüksek ve Barış Sungur’a da Sarı-Lacivertli formayı giydirdi. 11 yeni transferle sil baştan bir kadro oluşturan Fenerbahçe, muhtemeldir ki iki - üç transfer daha yapacak. Önümüzdeki hafta başlayacak yeni sezon öncesi transferlerin doğru bir zamanlamayla yapılması, yeni oyuncuların birbirlerine alışmaları için en az iki haftalık sürenin uygun görülmesi de; transfer sezonunun şampiyonunun Fenerbahçe olmasında önemli rol oynadı. Emre Belözoğlu gibi -beğenin, beğenmeyin- Türk futbolunun son 20 yılında aktif olarak görev ve sorumluluk almış bir spor adamının kulüpte yönetici pozisyonunda olması da son derece kıymetli.
Takımın çehresinin bu kadar değişmesinde elbette son iki yılda elde edilen derecelerin çok büyük payı var. Zira Fenerbahçe tarihinde ilk kez üst üste iki sezon ligi ilk beş içerisinde bitiremezken, bu süreçte Avrupa arenasından da uzak kaldı. Yeni sezon öncesi oluşturulan kadro ise; şampiyonluğun en kuvvetli adayı olduğunu ortaya koyar nitelikte. Hatta ve hatta kimilerine göre bu kadro, şampiyon olarak Şampiyonlar Ligine direkt katılım hakkı elde etmek için oluşturuldu. Çünkü Devler Ligine katılım hakkı kazanıldığında yaklaşık 30 milyon euroluk bir meblağ kulübün kasasına giriyor. Bu nedenle sırf Şampiyonlar Ligi katılım bedeli tüm kulüplerimiz için cazip bir rakam olarak ortada duruyor.
Lakin sezon öncesinde atılan imzalar, maçların skoru adına pek bir önem taşımıyor. Ondan ziyade; sahada ne oynadığıanız, futbol adına ne ortaya koyabildiğiniz karşılaşmaların sonucunu belirliyor. Dolayısıyla transfer sezonunun şampiyonu olmak, peşi sıra galibiyetler gelmedikçe çok bir anlam ifade etmiyor.
Fenerbahçe bu sezon şampiyon olmayı yeni sezon öncesi uyguladığı transfer stratejisindeki gibi istiyorsa, ne yapıp edip oynayacağı 40 lig maçını da bir final olarak görmek durumunda. Galatasaray ile oynadığında da, Fatih Karagümrük ile oynadığında da, Kayserispor veya Trabzonspor ile oynadığında da galibiyet halinde alacağı puanın üç olduğu bilincini koruyacak ve hiçbir karşılaşmanın bir diğerinden daha az veya daha çok öneme sahip olduğu düşüncesini taşımayacak. Aksi takdirde daha önce zaman zaman yaşandığı gibi; Sarı-Lacivertliler yalnızca transfer sezonunun şampiyonu olmakla yetinir.