Kendi morfinini yapmak!

Bahar FEYZAN Köşe Yazısı
2 Eylül 2020 Çarşamba

Tüm dünyada inanılmaz bir çekirdek taşınma yaşanıyor. Bir taraf kendini olağanüstü bilgilerle aşılarken ve gezegene hizmet ederken diğer taraf en duyarsız hal için sürekli çıta yükseltiyor. 

Örneğin bugünlerde binlerce kişiye e-mail üzerinden ulaşan şifa zirveleri yapılıyor. Her potansiyel bilinç için şahane bir farkındalık hizmeti. Dünya sorunlarının sadece madde üzerinde tepinerek çözülemeyeceğinin farkına varan önemli bir kesim bunun modeli için insanlara bildiklerini aktarıyor. 

Öyle soyut kavramlar da değil. Niyetle davranışın örtüşmediği yerden kimse değişim beklemesin diyerek esasen ciddi bir öz disipline davet ediyor dinleyenlerini. 

Öte yandan korona ile mücadele etmeye çalışan dünya, bataklığın üzerindeki sineklerle tek tek uğraşıyor ve o maskesiz sinekler, bataklığı daha da hareketlendiriyor. Düşünsenize, yapılması gereken en basit şey olan maske takmak bile umursanmıyor, yeterince önemsenmiyor. 

Peki, böyle bir dünyanın bütüncül olarak bir yere gelmesi mümkün mü? 

Aslında yeterince çok olunduğunda evet. Çünkü kötülük gibi iyilik de sirayet ediyor. Kendi bilinciyle olmasa bile yönelimden dolaylı olarak yolunu buluyor. 

Bahar’cım sen de mi bu kişisel - ruhsal gelişimi anlatıyorsun bize yahu! Gelişim kısmını önemle benimsiyorum. Onun ötesinde hangi bilgi bana hizmet ediyorsa onunla önce ilgileniyorum. Sonra ilgilenmek yetmiyor deneyimden geçmeyen her bilgi zihni meşgul etmekten ileri gitmediği için hal olmak da gerekiyor. 

“Kendi morfinini kendin yap” diyenlerden Joe Dispenza. Bedeni yeni bir zihne şartlamanın anahtarı olarak inancın önemini anlatıyor. Formülü ise “kabul etmek-inanmak-teslim olmak.” 

Stresi üç aşamalı olarak ele alıyor. Fiziksel, kimyasal ve duygusal. Fizikseli hareketle, kimyasalı beslenmeyle, duygusal olanı ise meditasyonla çözmeyi öneriyor. Aslında ikisi artarsa kalan biri de zaman içerisinde onların yoluna giriyor. 

FATİH PORTAKAL MESELESİ!

Aslında meseleden çok bir duruşu içeriyor. Basının alışık olmadık haliyle. Bana göre lekeli matbuat tarihimize öneli bir bayrak açtı. Bile isteye sebebi her ne olursa olsun bırakmayı göze alarak “İçsel devrim yapıyorum” dedi. Elbette basının eski kalıpları bunu anlamak istemeyerek bana göre bambaşka yerlere çekti. Daha fenası kıyas ötesi kıyaslar yaparak! Fakat hatırlatmak istiyorum. Kıyas ciddi bir karakter hastalığıdır. Haberiniz olsun. 

‘Duruş’ kelimesini hayatının hiçbir yerine koymayı bırakın üzerine düşüncesi bile olmayan insanlar duruşu anladığım kadarıyla hâlâ Türk filmindeki gibi sanıyor. Hani Münir Özkul’un meşhur sahnesi var yaa.. “Efendi efendi! Biz namusumuz için yaşarız!” İşte her şeyi oradan ibaret sanmak çok acıklı geliyor. Yani hiç ucuzlatmadığım mesleğimin topluca intiharı karşısında elimde değil sinirleniyorum, kızıyorum. Virüslerin tüm bağışıklığı etkileyip basını sarması yazık oldu. Son bayra ğı ilginç şekilde diken Fatih Portakal’ın gidişinin ardından yapılan yorumlar zaten dediklerimin ispatı nitelikte. Fakat daha da kötüsü şu, hadi duruşunuz yok peki zekânız da mı yok? Belli ki yok yani. Çünkü yapılan o tuhaf yorumlar zekâyı da baskılamış. Medyanın dili anti-depresan almış bir beyinden yönetiliyor gibi. 

Amerika’da CNN izlerken Trump için söylenenlere gerçekten şaşırırsınız. Hiçbir anchor da onun yandaşı ya da muhalifi olarak etiketlenmiyor. Sadece ülkeyi yöneten Trump’ın işini yapması için kendi işini iyi yapıyor. Bu kadar basit. Fakat bu basit için de güç karşısında verdiğiniz sınavlar derken söz yine duruşa geliyor.

Sahi siz nerde duruyorsunuz?