Yaz mevsiminden aşkı ve kadınları ayırabilir misiniz? Aşksız kadın, kadınsız aşk olmaz. Hele bir de mevsim yazsa… Yaşanacak olan ne varsa, yıllar boyu unutulmayacaktır. Peki, yaşanacak bütün aşkların hepsi, kadınları mutlu edecek midir? Yoksa unutmak istedikleri, bir daha asla yaşamak istemeyecekleri bir hikâye olarak mı kalacaktır akıllarında? Yaşamadan ya da yaşanmış kadın hikâyelerini okumadan bilemezsiniz.
Ya önünüzde yaşanacak bir yazınız daha var mı yok mu bilmiyorsanız? Hayat size bir oyun oynamış ve sağlığınızla tehdit etmişse sizi? Bir genç kızın tuttuğu günlükten kocaman bir hayat hikâyesi çıkacağını, o günlüğü yayınevine getiren annesinden başka kimse bilmiyordu. ‘Kırmızı Rujlu Kız’, Fisun’un annesi Saliç Hanım’ın fikri… Nuray Güvendi Azeri, ona bu işte yardımcı olmuş.
Pembe kaplı bu defter, bir genç kızın verdiği yaşam mücadelesinin müthiş öyküsü… Hemen hepimiz yaşadıklarımızı bir yerlere yazmak, onları unutulmaz kılma isteriz. Ama ne bunu yapacak cesaretimiz vardır ne de yazacak yeteneğimiz… Bazıları, hikâyeleri kaybolup gitmesin, yaşadıkları başkalarına da örnek olsun diye hem bu cesareti gösterirler hem de onlara yardım edecek sağlam bir kalem arayıp bulurlar kendilerine… Bu kitap da böyle bir cesaret ve yeteneğin sonucu… Tam anlamıyla gerçek… Konusu hakkında size hiçbir ayrıntı vermeyeceğim. Çünkü bu kitapta hayata tutunmanın, yere defalarca düşüp yeniden ayağa kalkmanın, ölümle mücadele etmenin ve hayata ne olursa olsun ısrarla tutunma çabasının bir örneğini okuyacaksınız. Bugünleri aydınlatacak nitelikte…
Hayat, bazen bir yol çizer insanlara… Aklındakiyle yaşadıkları, asla birbirini tutmaz. Bir hikâyenin içine düşer, karşısındakiyle yaşayacağı bir yazı daha var mıdır, bilmez… Kim bilir kaç kış, kaç yaz geçer… Hayat, onları bir kez daha karşılaştırmaya karar vermişse, buna kimse engel olamaz. Bu, bir erkek romanı ama kadının hikâyesini anlatıyor. Adamın başına ne geleceğini merak etmekten çok, romandaki kadına odaklanıyorsunuz. Bu tür roman tekniklerini çok seviyorum. İşin içine hem kadını hem erkeği sokan; hayatı, aşkı, yenilgileri, zaferleri bir bütün olarak aynı hikâyenin içinde anlatan… Taraf tutmadan ikisine birden bakabiliyor okur, kadına ve erkeğe… Bazen birine, bazen diğerine kızıyor. Bazen ikisinden birini, bazen ikisini seviyor. Sonunda ne olacağını da var gücüyle merak ediyor. ‘Kendi Yaşamın Gibi Buyur Çekinme’, Sibel Baykam’ın ilk romanı. Oturdum, hızlı okuma yaparak bir daha okudum. Pandemi böyle yaptı beni. Yenilerden çok, tekrarlara döndüm. Kitap, kitaptır aslında, tekrarı filan da yoktur bana göre. Her okunuşunda başka bir yerinden yakalatır size hayatı… Bu kitapta da isimsiz karakterleriyle önümüze aşkları, ilişkileri, hesaplaşmaları apaçık seriyor. Garip iletişimsizlikler, derin suskunluklar, ani birleşmelerle sarsılacağınız ayrıntılarla dolu bu kitap, yeniden düşündürdüyse beni, sizi daha çok düşündürecek.
Taylor Swift, deyince aklınıza bugüne kadar aldığı on Grammy Ödülü, on Amerikan Müzik Ödülü, yedi CMA Ödülü, altı ACM Ödülü ve on üç BMI Ödülü gelmiyordur kuşkusuz. Ama siz onun güzel gözlerini, Marilyn Monroe’yu andıran muhteşem sarı saçlarını, olağan üstü sesini ve birbirinden güzel American Country tarzı şarkılarını biliyorsunuzdur. 2012’de yıllık kazancı 57 milyon dolar olan bu genç, güzel ve yetenekli şarkıcının hayatı nasıldı acaba? Nerede doğmuş, nerede yaşamıştı? Hayalleri nelerdi? Bunlara ulaşmak, onun için kolay oldu mu? İşte ‘Tay’, tüm bu soruların cevaplarını ve şahane bir başarı öyküsünü anlatan Jill Parker’ın biyografik çalışması. Kitabın en güzel yanı, üslubunun roman tadında olması. Bluebird Kafe’de, on altı yaşında yaz günü sahne almasıyla değişen hayatı, onu bugünlere nasıl taşımış. Gerçek hayatlar, gerçek hikâyeler; bize tasarı olanların nasıl ortaya çıktığı hakkında önemli ipuçları veriyor. Muazzam bir kadın ve muazzam bir başarı öyküsü…
Zaten muazzam öykülerin sahibi hep kadınlara ya da onlara dokunmuş erkeklere ait…
Biraz ayıp olacak ama hayata “muazzam” sıfatını en çok kadınlar yakıştırıyor.