COVID-19 salgınıyla birlikte toplum olarak çok felaket görmüş olsak da benzerini tanımadığımız, bilmediğimiz ve alışık olmadığımız bir sürece girdik.
(Türk Tabipleri Birliği’nin pandemi döneminde okul sağlığı raporu için Dr. Gresa Çarkaxhiu, Dr. Özlem Çakıcı ve GüzelGünlerKlinik ekibi ile birlikte yazdığımız bölümün ana çizgilerine dayalı bir yazı)
COVID-19 salgınıyla birlikte toplum olarak çok felaket görmüş olsak da benzerini tanımadığımız, bilmediğimiz ve alışık olmadığımız bir sürece girdik. Yeni yaşam koşullarına (evden çalışma, evden eğitim, açık alansızlık gibi) uyum sağlamaya çalışırken, hastalanma kaygısının yanı sıra gündelik hayata ilişkin çok sayıda belirsizliğin getirdiği birçok olumsuz duyguyla baş etmemiz gerekti. Pandeminin ilk evresinde uzaktan eğitime geçişle beraber çocukların ve gençlerin yaşamının önemli bölümünü oluşturan okul “bildiğimiz okul” olmaktan çıktı.
Çocukların ve gençlerin bu dönemde salgını ve sonuçlarını değerlendirmeleri bilişsel gelişim düzeyleri ve yaşam deneyimleri ölçüsünde olur. Yetişkinlerin durumu kavrayışının ve verdikleri tepkilerin değişkenliğini göz önüne alırsak, çocukların ve gençlerin gerçekçi olmayan bakış açıları benimsemeleri ve duygusal reaksiyonlarının aşırılık kazanması kaçınılmaz. Örneğin, SARS-CoV2’nin görünürde bir hastalık olmasa bile nasıl bulaştığına bir türlü akıl erdirememe, somut düşünmeye yatkın yaşta küçük bir çocukta doğal. Ancak 20 yaşına gelmiş bir gençte başkalarıyla sosyal olarak birlikte olma arzusu çok güçlü; bu arzuyu engel olan durumu azımsama ve arzuyu gerçekleştirmek için tehlikeyi umursamama bilişsel olarak yetersiz olmaktan ziyade güçlü arzunun bilişsel düzeydeki bilgiyi ‘unutturması’ nedeniyle ortaya çıkıyor. Aslında bu yaş grubuna özgü ‘bir şey olmaz’ı ileri yaşlarda da sıkça gördüğümüzü düşünürsek, canımızın istediğini yapmaktan vazgeçmek için güçlü gerekçelere ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz. Küçük yaşlarda öğretmenler ve anne-babaların doğru modellikleri bu gerekçeyi oluşturmaya genellikle yetiyor; yaş büyüdükçe ise sonucunda “kötü bir şey olmayacağını” düşündüğümüz bir durumda “canımızın istediğini yapmamak” için çok daha fazla çaba gerekiyor. Ergenleri ve gençleri ciddiyetini belirleyemedikleri, hastalananların çoğunun hafif hastalandığını gördükleri, kendilerini doğrudan etkilemediğini düşündükleri bir virüse karşı toplumsal duruşu nasıl sağlayabiliriz? Bir ideale inanmak, başkalarının iyiliğine bir iş yaptığımızı düşünmek, gençler arasında yaygın ve makbul bir dayanışma içinde olduğumuzu hissetmek ergen ve gençleri harekete geçirebilecek mekanizmalar. Gençlerin sosyal ve duygusal yanları geliştikçe, dünyada kendisinin dışındakilerin yaşam hakkına destek çıkmak, başkalarına zarar vermemek ve başkalarına yarar sağlamak gibi insani özellikler ortaya çıkar. O nedenle okullarda bu dönemde sosyal ve duygusal gelişim müfredatın yetiştirilmesinden daha önemli olacaktır.
Araştırdığımızda gördüklerimiz. Güzel Günler Kliniği olarak yürüttüğümüz çalışmalar ve toplumda az sayıda paylaşılmış bilgi kapsamında uzaktan eğitim sürecini incelediğimizde, okul çalışanları öğrencileri derse odaklamaktaki zorluklar ve öğrenciler ise ders-ödev takibi ve katılımı konularında (iletişim kuramama, sosyalleşememe) zorlandıklarını özellikle vurgulamışlar. Belirsizlik genel ve yaygın bir endişe kaynağı yanı sıra hem pandemiye bağlı can kayıpları hem de özellikle ergen ve gençlerin hayatlarında bir daha ellerine geçiremeyeceklerine inandıkları zaman ve aktiviteleri yapamama şeklinde kayıplar çok yaygın. Katılımcıların büyük kısmı normalleşme süreciyle birlikte okula dönüşte sağlık için gereken önlemleri öğrencilerde doğru ve etkin biçimde uygulama konusunda endişeli. Öğretmenlerin ve PDR’nin yoğun çalışma temposu ve uzayan çalışma saatleri özel okullarda daha belirgin olmak üzere krizin uzaması durumunda tükenmişlik olasılığına karşı hesapta tutulması gereken bir durumdur. Anne-babaların gündelik yaşamlarıyla özellikle uzaktan eğitim şartlarında ‘evdeki okul’un bağdaştırılmasına imkan verecek okul beklentilerinin ayarlanmasının yanı sıra çocuk bakım destek ve iş hayatı düzenlemelerine ihtiyaç duyuluyor. Özel gereksinimli olarak tanımlanmış veya herhangi bir ruh sağlığı/nörogelişimsel bozukluk tanısı almış çocuk ve gençlerin pandemi dönemindeki kırılganlıklarının göz önüne alınması, bireyselleştirmeye dayalı eğitim ve gelişim ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı öncelikli bir konu olarak duruyor.
Okul ortamındaki davranışsal zorlukların nasıl önüne nasıl geçilir? İlk akla gelen, etkisi yaygın olacak önlem sınıf nüfuslarının azaltılması. Öğretmen/öğrenci oranının arttırılması. Öğretmen sayısının arttırılması. Bunun için yeni işe alımlar gerekeceğini tahmin ediyorum, ama işsizlikten söz edilen bir dönemde harcama önceliklerini çocukların daha iyi eğitim almasına ayırmayı bir sorun olarak göremem. Toplam ders sayısının azaltılması, bir derslikte bulunan çocuk sayısının ve derslikte ardarda geçirilmesi gereken zamanın sınırlanması dikkat ve konsantrasyonun sınıf içinde sağlanmasını kolaylaştıracaktır.
Fiziksel sınıflardaki eğitimin ana hususlarından olan bu zorlukların uzaktan eğitim sınıflarında daha da arttığını gördük. Odaklanma ve hedef belirleyememe gibi problemlerin en şiddetli biçimini dikkat, öğrenme ve gelişim bozukluklarında görsek de, pandemi döneminin ruh halinin pandemi sonrasında daha geniş kitlelerde odaklanma sorunlarıyla devam edecek gibi gözüküyor.
Uzaktan eğitim bir problem mi, bir olanak mı? Dünyanın içinden çıkmaya çalıştığı bu salgın dönemi çok değil, 20 yıl önce yaşanmış olsaydı, muhtemelen çocuk ve gençler aylarca eğitimden yoksun kalacaktı. Eğitimi çevrimiçi sunmak, internet aracılığıyla bilgiye, bilgi verene hızlıca ulaşmak ve en optimal şartlarda olamasa da eğitime devam ediyor olmak büyük ölçekte baktığımızda büyük bir avantaj olarak görülmeli.
Bu avantajın kullanılabilmesi için gereken internet ve ekran erişiminin herkeste bulunmamasından kaynaklanan eşitsizliği devletin elindeki kaynaklarla çözmesi gerektiğini düşünüyorum. Uzaktan eğitim içinde henüz tam karşılanamamış olan konulardan birisi, belki de başlıcası ise diğer çocuklarla, gençlerle olma arzusu. Bu temel ve değişmez sosyal ihtiyacın nasıl karşılanacağına ilişkin yeni yolların bulunması bir hedef olarak duruyor.
Şimdi belirsizliğin duruma hakim olmaya devam ettiğini hissettiğimiz, gidişatı öngörüp planlayamadığımız yeni bir aşamaya geçmek üzereyiz.
Pandemi dönemini atlatmış ve bugünlerin zorluklarını geride bırakmış olacağımız bir geleceğe kimseyi feda etmeksizin ulaşmayı hedefliyoruz. Bu gelecekte “en az kayıp ve en az ruhsal hasar” yanı sıra gelecekte pandemi veya benzeri başka zorluklarla karşılaştığımızda birey, okul ve toplum düzeyinde barış ve dayanışma içinde başa çıkmayı sağlayacak sosyal ve duygusal becerileri geliştirmiş olmayı hedeflemeliyiz.
Not: TTB raporu için https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=db80b9e4-e14b-11ea-90e8-43c0f9a13838