Doğrusunu söylemek gerekirse bu hafta köşemi nasıl dolduracağımı düşünüyordum kara kara. Malumunuz, spor dünyasında pek bir hareket olmuyor. Derken, pazar akşamı izlediğim Amerika Açık maçı köşemi doldurup taşırmaya yetti bile. Tabii pazar günü yaşanan tek enteresan spor olayı da bu değildi. Formula 1 severler bilir; pazar günü Monza’da koşulan yarışta, sezonun birincisi Hamilton büyük bir hata yaparak aldığı ceza ile yarışı 7. bitirdi ve F1’in underdogları (sporda orta sıralarda olup sürpriz yapanlara verilen isim) podyumu doldurdu. US Open’a geri dönecek olursak…
Pazar akşamı, tenis dünyasının en büyük dört turnuvasından biri olan Amerika Açık Grand Slam turnuvasının 4. raundunda belki de ekranlarda çok nadir görülen bir şey yaşandı. Tek erkekler dünya 1 numarası Djokovic, 4. rauntta İspanyol raket Pablo Carrena Busta ile karşılaştı. Federer’in geçirdiği ameliyatlardan ötürü grand slam sezonunu kapattığını açıklaması, Nadal’ın da COVID dolayısıyla Amerika Açık’a katılmayacak olması Djokovic’i 17. grand slam şampiyonluğu için mutlak favori yapıyordu. Tabii burada bahis oranları ve spor yazarlarının da düşünce birliği aşikârdı. Djokovic, büyük bir sürpriz olmazsa Amerika Açık’ta boş tribünlere karşı 17. grand slam şampiyonluğunu alacaktı. Fakat o sürpriz Djokovic’in dikkatsizliği üzerine yaşandı. Maçın ilk setinde 3 servis kırma puanıyla beraber 3 set puanın da yararlanamayan Djokovic maçtan psikolojik olarak iyice koptu. Ardından rakibi Busta’nın müthiş oyunuyla servisini kırdıran Djokovic, maçın heyecanına kapılmış ve kendi sinirine yenik düşmüş olacak ki, topu dikkatsiz bir şekilde bakmadan geriye doğru raketiyle gönderdi. O sırada orada duran çizgi hakeminin boğazına çarpan top hakemin anlık olarak nefesini kesti. Hemen hakemin yanına özür dilemeye giden Novak için artık çok geçti. Hakem komitesinden diskalifiye kararı çıktı. Böylece güle oynaya kazanacağı beklenen 17. grand slam’inden uzak kalan Djokovic’in hayalleri burada bitti. Burada mercek tutmamız gereken dört nokta olduğunu düşünüyorum:
1- Her ne kadar Novak kendi hatası ile turnuvaya havlu atmış olsa da, seri başına göre çekmiş olduğu 4. tur kurası oldukça dişliydi. İspanyol raket Carreno Busta’nın hakkını teslim etmemiz gerekiyor. Gerçekten çok iyi bir oyun ortaya koyup Djokovic’e karşı 3 set puanı çevirip rakibinin servisini kırmayı başardı. Gözümde çok başarılı bir tenisçi. İki sene önce Amerika Açık’ta Nishikori’ye karşı yenen hakkı ilahi adalet ile teslim edildi diyebilirim.
2- Siz dünya bir numarası da olsanız, efsane de olsanız kurallara uymayla yükümlüsünüz. Şalom Spor’dan Mete (Yaylalı) Abi’min de dediği gibi “Tenis kortu sporcunun iş yeri ve iş yerinde çalışırken dikkatli olmalı, iş arkadaşlarının hayatını tehlikeye atacak davranışlardan kaçınmalıdır.” Djokovic’in o topu oraya isteyerek atmadığı çok bariz. Fakat dikkatsizlik de bir o kadar aşikar.
3- İkinci maddeyle bağlantılı olarak devam edecek olursak, tenisin adaleti şaşmadı. Dünya 1 numarası da olsanız, kural ama’sız, fakat’sız uygulandı. Bu da bizlere spor adaletinin önemini vurguluyor. Türkiye’de çok sıklıkla aradığımız spor adaleti, dünyanın başka noktasında kimseye taviz vermiyor. Kesiyor cezayı.
4- Son olarak, üzerine birkaç defa yazdığım konuyla kapatmak istiyorum köşemi. Uzun seneler sonra bir grand slam’de üç büyükleri (Federer-Nadal-Djokovic) izleyemeyeceğiz ve yepyeni bir şampiyonumuz olacak. Benim gibi Federer hayranları Djokovic’in belki de Federer’i bu sefer de yakalayamamış olmasına sevinse de içimizde buruk sevinçler var. Bu üçlü bir daha gelmeyecek, onları izlemek çok büyük bir zevk gerçekten, bambaşka bir ayrıcalık. Tabii öte yandan, yepyeni bir şampiyon görmek de biz tenis severleri heyecanlandırmıyor değil.
İki adayım var şahsen: Pablo Carreno Busta ve Medvedev.
Bakalım tutacak mı?
Sağlıkla kalın!