2013 yazında Kafka’nın yirmili yaşlarının sonundan ölümüne kadar olan 12 yıllık dönemin biyografisini iki ciltte okumuştum. Reiner Stach’ın kaleme aldığı ve dilimize kazandırılan bu iki cildi okumanın ardından Stach’la söylemiştim de. Daha o dönemde Stach’ın Kafka’nın çocukluk ve gençlik dönemini kapsayan üçüncü cilt üzerinde çalıştığını biliyordum. Kitap, 2014 yılında yayınlandı. Stach’ın Kafka biyografisini tamamlaması toplamda 20 yıl aldı! Üçüncü cildin Almancadan İngilizceye çevirisi ise 2017 yayınlandı ve geçtiğimiz yılın aralık ayında çeviriyi Prag’daki Franz Kafka Kitabevinden aldım. Heyecan veren eseri bu yaz okudum. Üçüncü cilt ne yazık ki Türkçede yayımlanamadığı gibi, ilk cildin de yeni baskısı yapılmadı.
Kafka’ya ilgim, lise sıralarında ‘Dönüşüm’ü okuduğum günlere dayanır. Yıllar sonra Dönüşüm’ü tekrar okuyacak, ‘Dava’ ve ‘Amerika’ romanlarıyla Kafka’nın yazınsal dünyasına yakınlaşacaktım. 2013 yılında edindiğim kapsamlı biyografi ise yazarın yaşamını aralayan kapı niteliğindeydi.
Franz Kafka’nın biyografik üçlemesi, bugüne kadar okuduğum en kapsamlı yaşamöyküsü. Çocukluk ve gençlik döneminin son ciltte anlatılması ezber bozan bir sıralama. Öte yanda bu cildin sadece Kafka’nın ailesi ile 29 yaşına kadar ki dönemini izlemekle sınırlı kalmayacağını biliyordum. Stach, Bohemya’nın, Prag kentinin, Çek topraklarındaki Yahudi yaşamının, 19. yüzyılın başında eğitim sistemi ve kültür çevrelerinin de son derece detaylı resmini çiziyor. Çeklerin ulusal kimliklerini kazanmaları konusunda Stach değerli çözümlemelerde bulunuyor.
Sayfalar arasında incelikli bilgileri öğreniyor okur. Kafka adının ‘küçük kargadan’ gelmesi gibi... Kafka’nın babası Hermann Kafka bir arabulucu aracılığıyla tanıştırıldığı nişanlısı Julie Löwy’e mektuplarını, yazışma kılavuzlarından kopyaladığı cümlelerle derlemiş örneğin. Kafka, babasına yönelik eleştirilerini mektuplarında dile getirmişti. Baba-oğul arasında yazmak konusunda zıtlığın dramatik yüzünü gösteriyor bu detay. Genetik, sanat söz konusuyken saf dışı kalabiliyor.
Kafka bakıcısıyla birlikte okula giden okulun tek öğrencisiymiş. Başarıyla hukuk fakültesine yazıldı; ama sınıfları hep büyük bir ‘başarısız olma’ tedirginliğiyle geçmiş. Yazar olma kararını ise 12-13 yaşlarında almış.
Üniversitede ‘sanat ve edebiyat’ kulübünün üyeliğine yazılan Kafka, genelde sessiz ve ağırbaşlı bir tutum izlermiş. Kulübün bir toplantısında Schopenhauer’a büyük ilgi duyan Max Brod Nietzche’yi kötülemeye başlayınca buna itiraz eden Kafka olmuş. İkili arasında başlayan tartışma ve sohbet, sağlam dostluğun temellerini atmış. Öyle ki genç yaştaki ölümünden önce Kafka taslaklarını yakılmak üzere Brod’a vasiyet etmiş, Brod ise İsrail’e götürdüğü taslakları üniversite veya bir kamu kuruluşuna verilmek üzere sekreterine devretmiş. Sekreter ise milyonlarca dolar değerinde bu kağıtları iki kızına bırakmış, durum İsrail’de uzun yıllar sürecek bir davaya konu olmuş. 2016 yılında yüksek mahkemede sonuçlanan davada Kafka’nın taslakları ancak kamulaştırılabildi.
Çekoslovakya’nın ilk cumhurbaşkanı Tomáš Masaryk’ın antisemitizme karşı 20. yüzyılın başında verdiği mücadele ve duruşu biyografide ayrı bir öneme sahip. Bu konuyu başka bir köşe yazısında kaleme almak şart gibi.
Yirmili yaşlarında gezmeyi ve Prag’ın gece hayatında zaman geçirmeyi seven Kafka’nın keyifli yüzünü de anlatıyor Stach. Yaşamöyküsü Kafka’nın İsviçre’deki sanatoryumda kalışından bir anekdotla sonlandırıyor. Sanatoryumdaki odasında aydınlatmanın zayıf kalışından ötürü, Kafka çalışmak üzere kütüphaneyi kullanmak zorundaymış. Eğer odada daha güçlü bir ampul istiyorsa, Kafka’nın ek bir ödeme yapması gerekiyormuş! Şimdi aydınlatmanın zayıf oluşu üzerine kafa yormadığımız bir çağda, aşırı tüketim ve basitleşmenin karanlığı üzerimize çökmüş gibi hissediyorum.