‘Nyet Nyet Nikavo’*

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
23 Eylül 2020 Çarşamba

Şalom’un ofisinin Orhan Ersek Sokak’ta olduğu yıllarda, bugünle kıyaslanamayacak kadar küçük bir ekiptik. Dolayısıyla, ‘bu benim işim değil’ zihniyetinden uzak, herkes birbirine destek verirdi.

Çarşambaları gazetenin dağıtım günüydü. Sergi ve konferans salonu olarak kullanılan mekânda boydan boya tahta masalar bitiştirilir, balyalar birer birer açılır, gazeteler katlanıp zarflarına konurdu. İşin sorumlusu iki arkadaşın yanı sıra, o anda kimler boştaysa, masa başına geçip yardım ederdi. Tesadüf, o gün İzzet Bana da gelmişse, imeceye katılırdı. O zamanlardan aklımda kalan en canlı resim, İzzet’in bizlere Judeo-Espanyol dilinde şarkılar söyletmesiydi. Solisti olduğu ‘Los Paşaros Sefaradis’ müzik grubunun henüz tek kaseti vardı. Bizler, önceleri şarkı sözlerini anlamadan, sonraları anlamlarını da kavrayarak, hem bir ağızdan söyler, hem çalışırdık. Çocukluğumuzda evde zaman zaman konuşulan Judeo-Espanyol sözcükler zihnimizde canlanırdı. Sonuç olarak, “Bir lisan müzik aracılığıyla öğrenilir mi?” derseniz, evet öğrenilir. Özellikle de şuur altında bir birikiminiz varsa… Bu açıdan İzzet’e hep minnettar oldum.

***

Anneannem kahvaltı öncesi, kapalı balkonda, elinde dua kitabı, bir aşağı, bir yukarı yürürdü. O sırada kimse ona soru sormaz, sabırla bitirmesini beklerdi. “Her gün daha uzun sürüyor sanki” dediğimde, “Aile büyüdükçe, dualar uzar” diye anıtlardı.

Vefatından sonra, tıpkı onun gibi Şema’yı söylemeye başladım. Devamını getiremedim. Yine de bu dua bilincime yerleşmişse anneannemin sessiz öğretisindendir. Duymak, dinlemek, öğrenmenin yarısı değil mi?

***

Roş Aşana’da sağlık sorunları yüzünden sinagoga gidemedim. İbadetin devam ettiği saatlerde bayramda söylenen makamlarla artık aramızda olmayanları anmak, bir an olsun içimi rahatlattı. Okunanları anlamıyorsam bile ardındaki tınılar hep var.

***

Birkaç yıl süreyle, Aşkenaz Cemaati Hahamı Mendy Chitrik ve ailesiyle Büyükada’da bitişik evlerde komşuluk yaptık. Üst katımızda Beki ve Aron Kutlar ile dünya tatlısı kızları Eda otururdu. Anne ve babasının gözbebeği olan Eda engelli bir genç kızdı. Balkonda, aynı kaseti defalarca dinlemek en büyük keyfiydi. Şarkı sözlerini ezberlemiş, kendi kendine tekrarlardı.

Cuma akşamları bahçede kurulan masada Chitrik Ailesinin söylediği şarkı ve dualar gecenin sessizliğinde yankılanırdı. Bizler de yan bahçede onları dinleyerek Şabat’ı başlatırdık. 

Bu süre içinde Beki Kutlar’ın içten içe ağladığını bilirdim. Bir vesile ile duaların ona çocukluğunu anımsattığını söylemişti. Şabat öncesi şarkılardan Rusça söylenen ‘Nyet Nyet Nikavo’ hepimizde farklı bir coşku yaratmıştı.

Haftalar geldi geçti. Yine bir Şabat akşamı çok şaşırdığımız bir olay yaşandı. Sürekli kendi müziğini dinleyen Eda, Chitrikler ‘Nyet Nyet Nikavo’yu söylemeye başladıklarında kasetini bıraktı ve şarkının tınısına uyup mırıldanmaya başladı.

Bir ilahi Eda’yı dünyasından çıkarmayı başarmış, kısa süre için de olsa ona yeni bir kapı aralamıştı.

***

Nedense Roş Aşana günü bu olayı hatırladım. Ada’yı çok seven ve artık hayatta olmayan Kutlar çiftini andım. Eda, şimdilerde gayet mutlu. Artık ağabeyi ve yengesiyle yaşıyor. Kendilerine danışmadan isim belirttiğim için kızmayacaklarından eminim. Zira onlar örnek teşkil eden bir aile.

Müziğin gücünün, bir tınının nelere kadir olduğunu fark etmek çok güzel bir duygu… Chitriklere gelince bize ulaştırdıkları enerjiden habersiz her cuma gecesi olabildiğince yüksek sesle Şabat’ı karşıladılar. Biz de şarkılardan öğrendiklerimizi olabildiğince küçük sesle söylemeyi sürdürdük.

 

* Rusça’da ‘Nyet Nyet Nikavo’ “Allah her zaman yanımızda” anlamındadır.