Yakın zamanda tanıştığım iki özel insan, görüşlerime bir farklılık katarken, yaşam enerjisinin çok çalışmaktan kaynaklandığını bir kez daha hatırlattı.
İlki ülkemize ‘halkla ilişkiler’ kavramını getiren Betül Mardin, diğeri ise basın aracılığıyla tanıdığım, kısa süre önce vefat eden, ABD Yüksek Mahkeme Üyesi Ruth Bader Ginsburg.
↔↔↔
Betül Mardin’le Teşvikiye’deki bir muhallebicide tanıştım. Bahçenin en gölge yerinde arkadaşımla oturmuş sohbet ederken Betül Hanım da bitişiğimizdeki masayı seçti. Bana kalsaydı, bir nezaket selamının ardından önüme bakıp yemek yemeyi sürdürürdüm. Ancak yanımda girişken arkadaşım Elda Sasun olunca, iki masa arasında koyu bir sohbet başladı. Topluma mal olmuş bir duayenin özgeçmişini, başarılarını, bilebilirsiniz. Oysa kısa süreli tanışıklığınız süresince, önemli olduğunuz hissini yaratması içeceğini el çabukluğuyla paylaştırması, tabağında gelen kızarmış patatesi önce size ikram etmesi, iki laf arasında bir nasihat veya eleştiriyi mizahla dile getirmesi, “hiç duymadım” dediği bir konu hakkında hemen bilgilenmek istemesi, karizmatik kişiliğinin sadece küçük bir yansımasıydı.
Etkisi ne kadar devam eder bilemiyorum ama Mardin’in söylediği her cümlede erişkin yaştan olgunluğa giden yolda nasıl daha mutlu yaşanabileceğini yüreğimde hissettim.
Bizi evinde misafir etmekten keyif alacağını belirten Betül Mardin’in artık bir Şalom abonesi olduğunu da söylemeliyim.
↔↔↔
Ruth Bader Ginsburg’un kimliğinden elbet haberim vardı. Ama ötesini maalesef ölümünden sonra öğrendim. Yaşamı ve kişiliği ilgimi çektiği için araştırmayı sürdürdüm.
↔↔↔
Betül Mardin’le, Ruth B. Ginsburg’un ortak paydalarına gelince, her iki ikon, yaşamları boyunca kadın/erkek eşitliği için mücadele verdi. “Çok sertsiniz” diyenlere “Hayır, sadece kurallarım var” yanıtını verdiler.
↔↔↔
Mardin, liseyi bitirdiğinde önce babası, ardından evlendiği eşi üniversiteye gitmesine izin vermediler. Bu içinde öylesine bir ukde oldu ki, kendini farklı yollarla geliştirdi ve yıllar sonra uzun süre Bilgi Üniversitesi ile Boğaziçi’nde ders verdi.
Öte yanda Ginsburg, lisans eğitimini Cornell Üniversitesinde tamamladıktan sonra çalışmak için başvurduğu tüm hukuk bürolarından ret cevabı aldı. Hepsinin gerekçesi aynıydı; Yahudi’ydi, kadındı ve bir anneydi. Bu deneyimden sonra Ruth hayatı boyunca kadın/erkek eşitliği için savaş verdi.
Çocukluğunda opera sanatçısı olmayı hayal eden Ruth B. Ginsburg, zaman içinde ABD Yüksek Mahkemesi üyesi olarak atandı.
Ruth Ginsburg’un yaşam felsefesi hayli özlüydü. “Gerçek bir profesyonel iseniz iş hayatınızın yanı sıra toplumun gözyaşlarını dindirmek, sizin kadar şanslı olmayanların yaşamlarını bir nebze olsun iyileştirmek için çalışmalısınız.
Anlamlı bir yaşam, sadece kendini değil, ait olduğun toplumu da düşündüğünde gerçekleşir.”
↔↔↔
Betül Mardin ve Ruth B. Ginsburg… Biri siyasetin içinde, diğeri tümüyle dışında, yaşadıkları toplumda engelleri avantaja çevirdiler. Yoğun çalışma hayatlarının içinde, aile değerlerini hep korudular.
Biri kalın çerçeveli gözlüklerinin ardından, diğeri simge haline gelen gümüş saplı bastonuyla, hep ileriyi hedeflediler. En önemlisi, hemcinslerine başarının gücünü kanıtladılar.
Ne mutlu onlardan feyiz alanlara...