Yeni Bir Ortadoğu: Hz. İbrahim Anlaşması

İsrail’in iki Körfez ülkesi ile ilişkilerini normalleştirme kararı, ABD Başkanı Donald Trump’ın yönlendirmesi ile gerçekleşmiş olsa da uzun bir süredir birçok Arap ülkesi İsrail ile ilişkilerini geliştirme arzusunu taşıyordu.

Umut UZER Köşe Yazısı
30 Eylül 2020 Çarşamba

1979 yılında Mısır ile, 1994 yılında da Ürdün ile barış anlaşmaları imzalayan İsrail, böylelikle iki Arap ülkesi ile daha tarihi anlaşmalar imzalamış oldu. 

Hz. İbrahim Anlaşması (Abraham Accords) adını taşıyan bu hukuki belgelerin temel farkı ise, İsrail ile bu antlaşmaları imzalayan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’in, İsrail ile hiçbir zaman savaşmamış olmalarıydı. Dolayısıyla ilişkilerin mahiyeti farklıydı, bu sebeple de Hz. İbrahim Anlaşmasını barış antlaşmasından çok normalleşme vesikaları olarak görmek daha doğru olacaktır. Tabi bu gene de son derece önemli belgeler oldukları gerçeğini değiştirmez. 

15 Eylül 2020’de Washington’da, Amerikan Başkanı Donald Trump’un katılımı ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid el-Nahlan ve Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif el-Zayani arasında imzalanan anlaşma, Hz. İbrahim’in Yahudilerin ve Arapların ortak atası olduğunu vurguladıktan sonra, bölgede Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler arasında barışın önemini ifade ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail arasında barışın, diplomatik ilişkilerin ve normalleşmenin tesisini öngören bu belge, aynı zamanda karşılıklı olarak büyükelçiliklerin kurulmasını, ekonomik, bilimsel ve kültürel alanlarda işbirliği yapılmasını öngörüyor. Öbür taraftan Bahreyn ile İsrail ortak bir deklarasyon yayınlayıp ilişkilerin normalleşme sürecinin başlatılmasını kabul ettiler.  

İmza töreninde yeni bir Ortadoğu’nun kurulmakta olduğunu vurgulayan Donald Trump’ın aslında bu yılın ocak ayında asrın anlaşması diye sunduğu plan, Filistinlilerce görüşülmeden ortaya atıldığı için ve Batı Şeria’nın bir kısmının İsrail tarafından ilhak edilmesini öngördüğü için başarılı olamamıştı. Şimdi BAE ve Bahreyn ile imzalanan anlaşmalar ile İsrail daha önce ilan edilen Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerini ve Ürdün Vadisini ilhaktan vazgeçiyor ve bu iki Basra Körfezi ülkesi ile yakın halktan halka sıcak bir ilişki kurmayı umut ediyor. 

Bilindiği gibi Mısır’la 1978’de imzalanan Camp David Anlaşması ve 1979 Barış Anlaşması iki ülke arasında sadece soğuk bir barışı getirmişti. Mesela, Mısır’da sivil toplum kuruluşları İsrail ile ilişki kurmaktan uzak durmuştu. Hâlbuki şimdi İsrail’in amacı BAE ve Bahreyn ile çok daha yakın ve kapsamlı ilişkiler kurmak. 

Askeri konularda İsrail’in endişeleri kısmen devam ediyor. BAE’ye Amerika tarafından F-35 savaş uçaklarının satılmasına İsrail’in çok sıcak bakmadığına dair haberler gelse de, gelişen ilişkiler sonucu bu satışın gerçekleşme ihtimali artmış durumda. Stratejik açıdan bakıldığında birçok Körfez ülkesi ile İsrail İran’ı ortak düşman olarak görüyor. Dolayısıyla uluslararası ilişkilerde tarih boyunca “Düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesi uyarınca söz konusu ülkeler arasında yakınlaşma imkânı doğdu. 

Aslında 2018 yılında, İsrail Kültür ve Spor Bakanı Miri Regev Abu Dabi’yi İsrail Judo milli Takımı ile ziyaret etmiş ve devasa bir camii olan Şeyh Zayed Cami-i Kebir’ini gezmişti. İlk defa İsrail’i tanımayan bir Arap ülkesinde birinci olan sporcu sayesinde İsrail milli marşı HaTikva okunmuş ve İsrail bayrağı spor salonunda sergilenmişti ki daha önceki yıllarda Abu Dabi marşın söylenmesine ve bayrağın dalgalanmasına izin vermiyordu. Bu ziyaret aslında iki ülke arasında ilişkilerin yumuşamakta olduğunun göstergesiydi. 

Daha geniş bir açıdan bakarsak on yıllar boyunca Arap ülkeleri arasında bir Filistin mutabakatı vardı. Filistin sorunu çözülmeden veya en azından çözülmesine yönelik ciddi adımlar atılmadan İsrail ile ilişkiler kurulmayacaktı. Bu yüzden bu Arap mutabakatını ihlal eden Mısır, 1979 yılında barış anlaşması imzaladığı zaman Arap Birliğinden atılmış ve Kahire’de bulunan bu uluslararası örgütün merkezi Tunus’a taşınmıştı. Mısır’ın bu örgüte geri alınması ve Birliğin merkezinin tekrar Kahire’ye taşınması için on yıl beklemesi gerekecekti.   

Bugün ise Arap dünyasından İbrahim Anlaşmasına ciddi bir tepki gelmedi. Bu gerçekten 1979’da Mısır’a gösterilen tepkiyle taban tabana zıt bir durum. Peki, Filistin meselesi ne olacak? Arap dünyasında artık bu mesele merkezi bir yer tutmuyor. Antlaşma, İsrail-Filistin uzlaşmazlığının çözülmesinin gerekliliği üzerinde durmakla beraber ve belgede yer almasa da BAE siyasetçilerinin açıklamalarında bu anlaşma ile Batı Şeria’nın ilhak edilmesinin engellenmiş olduğu söylense de, Ramallah’daki Filistin Ulusal Yönetimi ve Gazze merkezli Hamas yönetimi anlaşmayı Filistin davasına ihanet olarak görüyor. Tabi aynı zamanda Türkiye ve İran da benzer açıklamalar yaptılar. Basra Körfezinde ise stratejik ve ekonomik güdüler Arap dayanışmasının önüne geçmiş gibi gözüküyor. Dolayısıyla pan-Arap ideolojik söylemler yerine, her Arap devleti kendi çıkarını koruma peşine düşmüş durumda.

Bundan sonra neler olabilir? BAE ve Bahreyn’i izleyecek ülkeler arasında Umman’ın olması şaşırtıcı olmayacaktır. Suudi Arabistan ise biraz daha beklemek istiyor gibi gözükse de hava sahasını Tel Aviv’den Abu Dabi’ye ABD Başkanının Danışmanı Jared Kushner ve Amerikan ve İsrail ulusal güvenlik danışmanlarını taşıyan uçağa açması, Arabistan’ın da anlaşmaya olumlu baktığının bir göstergesi.