Yankı odaları ve ŞALOM

ŞALOM’u eleştirenler onda, sadece inandıkları ve biat ettikleri dünyaya ait bir duruş görmek istiyorlar, zira gerçekliğin sadece onların dünyasında olduğunu düşünüyorlar.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
7 Ekim 2020 Çarşamba

Hiçbir eşyanın olmadığı kapalı bir odanın içinde bağırırsanız, sesinizi saliseler içinde tekrar duyarsınız. Bir daha bağırırsanız yine duyarsınız. Sesinizin yankısı çok hoşunuza gider, zira hem kendi sesinize aşıksınızdır, hem de sadece kendi sesinizi duyunca bir güvenlik hissiyatı içine girer ve tek sesliliğin hayatınızda sizi en huzurlu kılacak bir yaşam formu olduğuna kani olursunuz.

Dışarıya çıktığınız anda ise şaşkınlığınız sizi ele geçirir, yalpalamaya başlar ve mutluluğunuz için odanıza geri dönmek istersiniz. Zira dışarıda, sesiniz artık odada olduğu gibi yankılanmamıştır. Tanıdık olduğunuz tek ses gitmiş yerine envai çeşit tanımadığınız yeni sesler gelmiştir.

Yankı odanıza geri dönmeye çalışırsınız…

***

Ünlü düşünür Platon’un ‘mağara’sını ve hayatları boyunca onun içinde yaşayan, birbirlerine zincirle bağlanmış insanların hikâyesini bilirsiniz. O insanların mağarada gördükleri sadece kendileri ve dışarda yaşayan insanların gölgeleridir. Kendileri için tek gerçeklik bunlardır. Lakin mağaradakilerden biri zincirlerini kırıp dışarıya çıkınca gölgelerin sahiplerini ve çeşitliliklerini tüm farklı renkleriyle görür ve gerçeklik algılarının değişmesine bizzat tanıklık eder. Hakikat içerde değil, dışardadır zira. İçerdeki tekil hakikat, yanılsamadan ibarettir zira.

***

Günümüz ekonomik, kültürel ve siyasi kutuplaşma dünyasında, algı yöneticilerinin ve sosyal medyaların kimi algoritmik yönlendirmeleri yüzünden çoğumuz ‘yankı odaları’nda yaşamaya ve tek gerçekliğin, tek doğrunun sadece kendimizin sesimizin yankısının duyulduğu odalarda olduğu yanılsamasına kapılmış durumdayız. Özellikle Facebook tam bir yankı odaları platformu olmuş durumda. Sadece fikirlerini beğendiğimiz, bizi her daim olumlayan, eleştirmeyen veya inandığımız dünya görüşlerimize itiraz etmeyen, ona meydan okumayanları ‘arkadaş’ yapıyoruz. Öteki renkleri es geçiyor, hayatımıza dahil etmek istemiyoruz. Sadece kendi sesimize benzer seslere tahammül edip, onları yankı odamıza davet ediyoruz.

Gazete okuyorsak, televizyon kanallarında haber ve tartışma programı izliyorsak, sadece kendi görüşlerimize uyanları seçip, diğer dünyaların bize iyi gelmeyeceğine inandığımız için yankı odamıza kapanıyoruz. Zira aynı sesi duymak bizi huzurlu yapıyor, güvende hissettiriyor.

Muhafazakâr dokunun bir başka türevini solumaya başlıyoruz, solcusuyla, sağcısıyla, liberaliyle, tutucusuyla, dindarıyla, inançsızıyla.

Her neye inanıyorsak, onu sıkıca muhafaza etmeye çabalıyoruz. Zira mağaranın veya yankı odasının dışı başka gerçeklikleri içeriyor ve biz onları sevmiyoruz, korkuyoruz hatta, zira kendi inandığımızla ilgili olarak, derinliklerimizde olan ve su yüzüne çıkarmamaya uğraştığımız sorgulama odasını yok sayıyoruz.

Sorgulanmayan, muhafaza edilmeye çalışılan hiç bir ‘gerçekliğin’ ilelebet yaşayamayacağını, doğal değişimin motoru olan etkileşimin yokluğu yüzünden onun kendi içinde yavaş yavaş çürüyeceğini unutuyoruz.

Ezcümle, hayatın farklı perspektiflerini ve farklı renklerini, salt biat ettiğimiz ve güvende hissettiğimiz yankı odamız ve mağaramızda kalma uğruna ıskalıyoruz.

Sonra ne oluyor? Hakikatin er veya geç bir gün, güvende hissettiğimiz konumdan farklı bir yerde olduğu ortaya çıktığında, ya zamanın pespaye ruhuna uygun olarak ona bile inanmıyoruz, siyahı bile beyaz göstermeye çalışan algı imparatorluğunun ve yankı odalarının güvenli limanlarına sığınıyoruz ya da az bir ihtimal de olsa, ‘Nerede hata ettim ben’ deme cesaretini göstermeye çalışıyoruz.

İkincisini yapanların giderek azaldığı bir dünya sorgulandığında ise, zamanımızın ruhunun nasıl da dekadans içinde olduğunu görebiliyoruz…

***

ŞALOM gazetesi, bu zamanın ruhu içinde Yahudi cemaati için yayın yapan, aynı zamanda, hakikatin bir nebze yakalanılması adına cemaatin dışında da okunulmasını sağlamaya çalışan bir içerikle 73. yılını yaşıyor.

ŞALOM, her yayın kuruluşunun sahip olduğu ve ağırlıklı okur kitlesine yönelik kimi temel ilkelerin aşılmaması koşuluyla diğer basın organlarından bir nebze ayrılarak her kesimin fikir ve görüşlerine açık yayın yapmaya çalışan bir gazete olarak yaşamaya çalışıyor.

Yankı odalarının ve mağaraların tek sesliliğinden uzak, hakikatin renkliliğini yakalamaya çalışan bir yayın politikası izlemeye çalışıyor.

Ne var ki, hangi siyasi görüşten olursa olsun kimi insanımızın karşıt görüşlere olan tahammülsüzlüğünü ŞALOM üzerinden de göstermeleri zamanın ruhunun bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.

Sağcısıyla, solcusuyla, muhafazakârı ve liberaliyle kimileri, kendi yankı odalarından çıkmak istemedikleri için “Bunu nasıl yazarsınız?” deme noktasına geliyorlar.

ŞALOM’u eleştirenler onda, sadece inandıkları ve biat ettikleri dünyaya ait bir duruş görmek istiyorlar, zira gerçekliğin sadece onların dünyasında olduğunu düşünüyorlar.

Dünyadaki, zamanın benzer ruhunun bir mikro örneğini göstermiş oluyorlar.

Her düşünce grubu muhafazakârlığın post-modern adını yazıyor tarihe.

Oysaki hakikat öyle tek boyutlu bir gerçeklik değil. 

Farklı, hatta ezber bozan görüşler, sorgulayan beyinler, çok renkli hakikate yaklaşmaya uğraşıp tarih boyunca bu dünyayı ileriye götürdüler. 

Bugün, eğitim alanında olsun, iş hayatında olsun kurumlar, düşünce çeşitliliği ile içinde farklı fikirlerin birbirlerini besleyerek ilerleme sağlayan, sorgulayıcı bir yapı oluşturmanın çabası içindeler.

Sorgulanmayan ‘gerçeklik’ zaman içinde solmaya ve hatta yok olmaya mahkumdur doğa yasalarına göre.

Yankı odalarında kaldığımız müddetçe hakikati yakalamamız pek mümkün olmayacak. Birlikte yaşama kabiliyetini de tümden kaybedeceğiz.

Ama şu da sorulabilir pek tabii ki:

“Hakikati yakalamak isteyen mi var?”

Doğru bir sual olabilir maalesef…