Mısır

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı
7 Ekim 2020 Çarşamba

Ortadoğu’nun belkemiği sayılacak dört ülke vardır: Türkiye, İran, İsrail ve Mısır. Bu ülkelerle olan tarihi be gündeme ilişkin durumlarımız adeta bir macera filmini aratmayacak derecede heyecan, hezeyan, hayret, dehşet, mutluluk, sevinç kısaca insanlık için sayıp dökülebilecek tüm duygularla dolu. Bir dargın bir barışık olduğumuz, bazen çıkarlar, bazen yanlış hedeflemeler, bazen kırgınlıklar, bazen kızgınlıklar, bazense başarılarla, bazense başarısızlıklarla dolu. İran ile bir şekilde bağlantılarımızı korumaya çalıştığımızı gözlemlemekle beraber İsrail ve Mısır ile ciddi siyasi sıkıntılarımız var. Özellikle Mısır ile yedi yıldan beri yaşadığımız gerilim ve dengesizlik bölgenin şakülünü iyiden iyiye kaydırmış durumda. Oysa ortak tarihimizde dört yüz yılı birlikte harmanlamış devletleriz. Devletlerin çıkarlar üzerine kurulan dengelerinde boğaz boğaza gelsek bile birden kararlarımızı değiştirip bambaşka bir düzleme gelmek olasılıklar dahilinde. Gelin şöyle bir bakalım Mısır ile ortak maceramıza…

1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Ridaniye Muharebesi'yle Memlûk Sultanlığını yıkarak Mısır'ı Osmanlı topraklarına katması sonucunda Mısır Eyaleti kurulmuştu. Halifelik de Türklere geçmişti. Bu zafer, Osmanlılara bir önemli misyon daha yükler, bu da hilafetin Osmanlılara geçişi ve Osmanlı’nın tüm İslam dünyasının hamisi ve metbuu yani (kendisine uyruk olunanı) haline gelmesidir. Bu son safhadır; artık Osmanlı halife sultanı, hilafet makamının mercii olarak, Hristiyan batı karşısında bütün Müslümanların temsilcisi ve savunucusudur. Asırlar içinde Osmanlı’nın uzak ama önemli coğrafyasının bir ölçüde ihtiyatlı bir biçimde yönetilmesinin ardından 19. yüzyıla kadar gelinir. 1805 yılında vali olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa bağımsız olarak hareket etmeye başlar 1833'te Konya'da 1839'da Nizip'te Osmanlı ordusunu mağlup eder 1841'de Kavalalılar Hanedanı tarafından yönetilecek olan, iç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı Devleti’ne bağlı Mısır Hıdivliği kurulur. Böylece Mısır Eyaleti ortadan kalkar.

İngiltere 1882'de Mısır'ı işgal eder. Fakat Osmanlı Devleti, Mısır'daki egemenliğinden vazgeçmeyerek Mısır hükümetini ve hıdivi İngiltere'ye karşı savunmasız bırakmaz ama 1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başında İngiltere Mısır'ı ilhak ettiğini açıklar.

Mısır, Jön Türk hareketinde önemli bir rol oynamıştır. II. Abdülhamit’in baskısından kurtulmak isteyen birçok Jön buraya kaçmıştır.  Fakat “1892'de hıdiv olan Abbas Hilmi ilişkiyi biraz güçlendirmek amacıyla hükümdarlığının ilk yıllarında birkaç kez İstanbul'u ziyaret etmiş, ancak II. Abdülhamit, Hıdivi soğutmayı kısa zamanda başardığından, genç Hıdiv Jön Türklere karşı misafirperverlik göstermekle Mısır'ı terk etmelerini istemek arasında değişen dengesiz bir tavır takınmıştı” (Ramsaur, 1972: 43). Ancak yine Jön Türkler, Mısır’ı severler çünkü İslam ülkesidir ve İngilizler yönetmektedir. Hıdiv göstermeliktir ve İngiliz himayesi anarşist ruhlu, II. Abdülhamit’i devirmek isteyenleri de kısmen himaye etmektedir. İttihat ve Terakki hareketinin içinde yer alan İttihatçılar, 1789 Fransız Devrimi’nden etkilendikleri kadar Mısır’da reformlara girişerek, devlet yapısını reforme eden Mehmet Ali Kavalalı Paşa’nın eylemlerinden de etkilenmişlerdir. Sonraki süreçte ise Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin, Cemal Abdül Nasır başta olmak üzere, emperyalizme karşı mücadele etmiş olan Arap ilericilerini etkilediği bilinen, öğretilen bir gerçekliktir.

Mısır aynı zamanda ilk gazetenin de basıldığı Osmanlı toprağıdır. Osmanlıya bağlı bir paşa olan Mehmet Ali Paşa 1828'de yarı Türkçe ve Arapça olan 'Vekay-i Mısriyye' adlı gazeteyi kendi hâkimiyet alanı olan Mısır'da çıkarmıştır. Paşa bu sayede kurmuş olduğu yeni düzeni ve yenilikleri halka anlatmaya çalışmıştır. Gazetenin ilk çıkış sayısında çıkış nedeni şöyle belirtilmiştir: "Toplumu asrın çağlarına getirecek tarım ve endüstri alanındaki gelişmelerin izlenmesi ve yapılan yenilikleri anlatarak yeni düzenin propagandasını yapmak." Tıpkı bir asır önce Osmanlı’nın yönetimini değiştirmek isteyenlerin varoluşları gibi bugün de mesela Gazeteci Ruşen Çakır’ın ifadelerine göre ‘Türkiye’de çok sayıda sürgündeki Mısırlı aktivist, militan, siyasetçi yaşıyor ve bunu zaten Mısır sürekli bir şekilde gündeme getiriyor. Türkiye’den yapılan yayınlar var. Bunları biz fazla bilmiyoruz, ama tabii ki kendileri, Arap kamuoyu bunu biliyor.’ Bir devirde yaşananlar adeta tarihin tekerrür edişi gibi şimdi de yaşanıyor. 

Bazıları pek hoşlanmasa da eşyanın tabiatına uygun olanlar olur ve toplumlar tarihi ortaklığına bir şekilde döner. Beklentimiz aşılamayacak kadar uzak görülen denizlerin geçilmesi, kavgaların bitmesi ve uzlaşı beklentisinde olan toplumların hak ettiklerine kavuşabilmesidir. Siyasetçilerin ülkelerinin çıkarlarını her şeyin önünde tutması gerekliliği vardır. Tutmazlarsa bizi ortak tarihimiz bile kurtaramaz. Ülkemizin, bölgenin çıkarları doğrultusunda hem Mısır ile ve hem de İsrail ile ortak çalışma, ortak siyaset belirleme dönemine girmemizi elzem görüyorum.