16 Ekim Cumartesi günü, ABD-Çin ticaret savaşlarının önemli bir kısmını oluşturan Huawei meselesini Zoom üzerinden uluslararası bir panelde tartışacağız.
Panele Kuzey Amerika'dan bir profesör, bir Çin uzmanı, bir Çinli teknoloji ve dijitalleşme uzmanı ve bendeniz katılacak. Meseleyi üç başlıkta ele almayı planlıyoruz:
- Huawei bu sürecin üstesinden gelebilecek mi?
- Teknolojiye karşı güvensizliğin sebebi Huawei mi?
- Huawei'nin Çin Hükümeti ya da istihbaratına bağlı çalıştığı iddiasının üstesinden nasıl gelinmeli?
Bu tartışmaya vereceğim katkıyı düşünürken aklıma gelenleri bir kağıdın üzerine yazdım:
Açıkçası ABD, Avustralya ve İngiltere haricinde Huawei'yi yasaklamış bir ülke yok. Ancak firmanın yurt dışında en çok yatırımı olduğu ülkeler de bunlar. Geçen haftalarda, Pompeo'nun Türkiye'ye Huawei ile çalışma konusunda yaptığı tehdit de gözlerden kaçmadı. Ancak, Doğu Avrupa ve MENA bölgesinde bu tip tehditlere pek aldıran yok. İşler devam ediyor. Firmanın ciro ve karlılık açısından şu an itibarıyla bir sıkıntısı olmadığı, aksine büyüdüğünü de görüyorum. Eğer Asya'ya özgü sabırlı ve tavırlı duruşa devam edilirse, bu fırtına geçtikten sonra işler rayına tekrar girecektir. Fırtına büyük ihtimalle ABD Başkanlık Seçimlerinden sonra biter. Trump da seçilse bu inancımı koruyacağım.
Kimse kusura bakmasın, teknolojiye güvensizlik maalesef ABD ve Batı’nın firmalarıyla beraber başladı. Oldukça yüksek fiyatlarla ve tam da işe yaramayan reçetelerle Türkiye'nin otomasyon kabiliyetinin yerinde saymasından başka bir işe yaramadılar. Ayrıca SLA dediğimiz satış sonrası hizmet anlaşmalarıyla tam anlamıyla bu bölgedeki tüm firmaları sağdılar. Huawei bu pazara girene kadar zaten hatırı sayılır oranda firma teknolojiye düşman olmuştu. Bireyler de oldukça pahalı ürünler kullanıyordu. ABD ve Batı Dünyasının teknolojik mal ve hizmetleri hâlâ çok pahalı. Hem de büyük bir çoğunluğu Çin'de üretilmesine rağmen.
Aslında başta Huawei olmak üzere Uzakdoğulu firmalar bu pazara girince, Batı firmaları ‘piyasa yapıcı’ olma özelliklerini kaybetti. Teknoloji ihtiyacı olan şirketler, daha mantıklı fiyatlarla daha garanti çözümlere ulaştı. Türkiye'ye ziyaret yapan Amerikan Ticaret Bakanı Ross'un "Türk firmalarının otomasyon kabiliyeti zayıf" demesi bardağı taşıran bir söz oldu açıkçası. Çünkü 1980'lerin sonunda beri ABD teknoloji firmalarının bu bölgede neredeyse tekel oldukları biliniyor. Eğer ortada bir başarısızlık varsa öncelikle bunun kimin üstlenmesi gerektiği ortada. Özetle, güvensizliğin sebebi Huawei değil, Çinliler hiç değil.
“Nedir bu Çin düşmanlığı?..."
Son olarak, devleti temsilen birçok projede çalışmış bir bilim insanı, eski devlet memuru ve diplomatik misyon görevi yapmış bir kişi olarak, herhangi bir kurumun devletle ya da istihbarat teşkilatları ile bağlantısı olup olmadığını muhakeme edebilecek kapasitem var. Şenzen'deki kampüsleri de gezdikten sonra, sadece Çin için değil dünya için de çok önemli ve faydalı ‘sivil’ bir çalışma modeli oluşturduğuna da şahit oldum. Sanıyorum Huawei'nin tek kusuru, ki buna kusur demek ayıptır, Çin'de ortaya çıkmış olması.
Düşünsenize, Huawei dünyanın en çok Ar-Ge yatırımı yapan beşinci teknoloji firması olarak birçok batı ülkesinin markasını geride bırakmış, bu kadar engellemeye rağmen finansal başarı devam ediyor, teknoloji geliştirmede hız kesmiyor. Ancak, bu markanın spor-sanat-kültür-müzik konusunda biraz daha atılım yapması gerekiyor. ‘Soft Power’ olmanın, teknoloji geliştirmek kadar önemli olduğunu anlaması gerekiyor.
Batı’yı severim, ama Batı hayranı değilim. Doğu’yu severim ama "güneş doğudan yükselir" gibi safsataya karnım tok. Ben sonuca bakarım.
İnsanlık için güzel işler yapıp bunu değere çevirenleri "Yahu sen gelene kadar biz ne güzel haksız kazanç sağlıyorduk, sen nereden çıktın?" diyerek arkasına siyaseti de alarak baltalamak isteyenlere sesimiz çıkmayacaksa o zaman aldığımız eğitimin hiçbir kıymeti kalmayacak.
16 Ekim Cumartesi günkü tartışmaya bu ruh hali ve inançla hazırlanıyorum dostlar.