Ekim ayını çok severim

Büyük Ekim Devrimi ya da tarihteki yeriyle sosyalist ayaklanma Jülyen takvimine göre 25 Ekim’de yapılmıştı, adını da oradan alıyor. 25 Ekim 1917’de dünya insanlık tarihini kökten değiştiren büyük olaylardan biri yaşandı ve etkileri dalga dalga dünyayı sarsan Sosyalist Devrim; Çarlık Rusyası’nı yıkmak amacıyla yapılmıştı.

Dr. Elif ULUĞ Köşe Yazısı
21 Ekim 2020 Çarşamba

Büyük Ekim Devrimi ya da tarihteki yeriyle sosyalist ayaklanma Jülyen takvimine göre 25 Ekim’de yapılmıştı, adını da oradan alıyor. 25 Ekim 1917’de dünya insanlık tarihini kökten değiştiren büyük olaylardan biri yaşandı ve etkileri dalga dalga dünyayı sarsan Sosyalist Devrim; Çarlık Rusyası’nı yıkmak amacıyla yapılmıştı. Rusya’da monarşi rejimi yıkıldı. 350 yıllık Çarlık yönetimi ve 300 yıllık Romanov Hanedanı da tarihe karıştı. Yanı başımızda bunca büyük olaylar yaşanırken Osmanlı entelektüelleri, devlet adamları bunu nasıl karşılamışlardı sorusunun cevabı bu sayfalara sığmasa da ihtilalin dünyaya çok yeni fikirler sunduğu gerçeği Osmanlı aydınları arasında çok cılız bir şekilde tartışıldı. Çünkü Osmanlı Devleti için en önemli konu, Rusya ile bir barış yapılıp savaş hâlinin bitirilmesiydi. Kedi can derdindeydi. Ulus devlete giden sürecimizde ortaklıklarımız pek çoktur ama o da ayrı bir yazının konusu.

Durup dururken olmadı tabi bu denli büyük bir halk hareketi, ciddi bir düşünsel altyapısı vardı. Açlık ve sefalet içinde Rus aristokrasisi tarafından asırlarca sömürülen halk, işçinin ve köylünün lehine toprağın, aristokrasiye ait olan mülklerin kolektif mülkiyete devredilmesi için çalıştı. Çok ama çok kan döküldü hani o sapla samanın, suçluyla suçsuzun, güçlüyle güçsüzün, neyin ne olduğunun birbirine karıştığı devirler vardır ya işte Rus halkı bu devirlerden kan, acı, gözyaşı ve felaketlerle geçti. Burjuvazi bitirildi yerini işçilerin ve köylülerin iktidarı aldı. Aldı almasına ama asıl kaos o anda başladı çünkü yerleşik burjuvaziyi bürokrasiden, meclisten temizlemek o kadar da kolay olmayacaktı. Sokak çatışmaları, ekonomik iflas, emperyalist dünyanın I. Dünya Savaşı ile Rus Çarlığının ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kemiklerini sıyırmaya çalıştığı süreçte yaşananlar artık dayanılmaz boyutlardaydı. Ancak, iktidar fiilen alındıktan sonra toplanmakta olan ve çoğunluğunu Bolşevik ve müttefikleri olan Devrimci Sosyalist Parti’den ayrılıp Bolşeviklerin yanına geçen Sol SR vekillerinin oluşturduğu II. Tüm Rusya Sovyetler Kongresinde iktidarın Lenin önderliğindeki Bolşeviklere bırakıldığı ve askeri komutanın Kızıl Ordu’ya geçtiği ilan edildi.

Tabi bu kıyamet hemen üst komşumuzda koparken biz de pek sağlıkta değildik. I. Dünya Savaşı’nın en şiddetli cepheleri yaşanıyor, İstanbul işgal altında acı çekiyor, Mondros ve Sevr Osmanlı’nın kaçınılmaz sonunu hazırlamaya devam ediyordu. Osmanlı Devleti’nin en azılı düşmanlarından bir de Rus Çarlığı idi. Düşmandaki yangın cephedeki düşmanlarımızdan birini azaltmış gibi görünse de işin aslında tıpkı komşumuz Suriye’de yaşanan iç savaşın Türkiye’ye yağmur gibi yağan mültecileri gibi Rus mülteciler İstanbul’a akın etmişti. Sınırlarda yaşanan salgın hastalıklar, piyasalarda artan Rus parası, bazı Rus askerlerinin sığınmaları türlü sorunların sadece birkaçıdır. Tabi biraz önce de söz ettiğim gibi içinde bulunduğumuz bu büyük coğrafyanın enerji kaynaklarının kokusunu yüzyıl öncesinden almış olan 1. Dünya Savaşı’nın meşhur İtilaf Devletleri, Bolşevikler yerine Çarlık Rusyası’nı anlaşmak için tercih etmişti, onlarla anlaşarak limanların Almanların eline geçmemesi için Nisan 1918’de kuzey limanları Murmansk ve Arhangelsk’e çıkarma yaptılar. Ve diğer bağlantı limanı Pasifikteki Vladivostok’u da kontrol altına aldılar. Bolşevikler ise askerî bakımdan henüz organize olamamışlardı. Ancak, hayatımın motosu sayılan “Kul kurar kader güler” burada da devreye girdi. Almanya 11 Kasım 1918’de mütareke yapıp, I. Dünya Savaşı bitince Sovyet Rusya için yeni bir dönem başladı. Almanlar, Ukrayna’yı boşalttı, Güney Rusya’yı kontrolü için bölgenin önemli bir askerî güç tarafından kontrol altına alınması gerekiyordu. İtilaf Devletleri yeni bir askerî yük ve sorumluluk almak istemediler ve Güney Rusya bu devletlerce iki farklı yapay kuşağa bölündü.

İngiltere kendisini Trans-Kafkasya bölgesinin işgaliyle sınırlarken Fransızlar kendi kontrol bölgelerinde agresifleşti. Fransa 13 Mart 1919’da yaptığı açıklamada Odesa bölgesinin en yüksek otoritesi olduğunu ilan etti ve yerel Rus güçlerinin de desteğini alarak Bolşeviklere karşı operasyonlara başladı. Sovyet ordularına doğrudan saldırı niteliğindeki bu politika bir süre sonra hezimetle sonuçlandı. Böylece nispeten zayıf olan Bolşevik ordusu, Fransız ordusunu Güney Rusya’dan tamamen çıkarmayı başardı. Ancak bu başarı uzun sürmedi. Lenin ve diğer Bolşevik liderler, 1918-1922 yılları arasında otoritelerine başkaldıran ve yukarıda bahsi geçen gruplardan müteşekkil Beyaz Ordu’yu yerle yeksan ettiler. İngiltere ve Fransa’nın Rusya üzerinde de Osmanlı üzerinde de eşzamanlı yürüttükleri bu büyük projenin çarkını kıran da Bolşevikler oldu.

Bolşevikler barış teklif ettiler ve İtilaf Devletleri’nin Osmanlı’ya gerçekte nasıl baktıklarını gösteren belgeleri ortaya döktüler, basında geniş yer bulan bu olay Osmanlı kamuoyunda Bolşevik İhtilali’nin desteklenip Bolşeviklere karşı bir sempati duyulmasını beraberinde getirdi[1]. 15 Aralık 1917 tarihinde Brest-Litovsk’ta ateşkes için bir ön anlaşma imzalandı. 18 Aralık’taki Erzincan Mütarekesi’yle de Türk-Rus Savaşı sona erdi. Çünkü emperyalizme karşı savaşan tüm Doğu toplumlarının yanında olma kararı almıştı Bolşevikler. Ancak Osmanlı entelektüeli her zaman Bolşevizm’e temkinli yaklaştı. Çünkü İttihatçılar, Bolşeviklerin devrimlerini ithal etme arzularının büyüklüğünü yaptıkları istihbarat sonucunda fark etmişlerdi.

Ne şanslıyım ki devrimin üzerinden yüzyıldan fazla zaman geçti ve devrimi yazabilmek, yorumlayabilmek artık yerinde yeller estiği için mümkün. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında büyük askeri ve maddi yardımı olan Bolşeviklere, bir Osmanlı askeri olarak doğan sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar hep temkinli, sonrasında gelenler ise tepkili hatta şiddetle yaklaştılar. Çok canlar verildi o idealler uğruna çok acılar çekildi. İdeolojiler bitti. Ama çıkarlar devam ediyor. Roller değişmiyor, projeler ve aktörler farklı, yepyeni adlarla…



[1] Tasvir-i Efkâr, numara: 53399, 3 Kanunuevvel 1917.