Birleşmiş Milletler açısından Dağlık Karabağ

Umut UZER Köşe Yazısı
28 Ekim 2020 Çarşamba

Birleşmiş Milletler dahil uluslararası toplum Dağlık Karabağ (Nagorno Karabakh) bölgesinin Azerbaycan Cumhuriyeti’nin toprağı olduğu konusunda hemfikir. 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağıldığında 15 cumhuriyet bağımsızlığına kavuşmuş ve Kafkasya’da yeni komşularımız ortaya çıkmıştı: Azerbaycan (Nahcıvan bölgesi), Ermenistan ve Gürcistan. Aslında her üç ülke için de bu ikinci bağımsız cumhuriyet dönemiydi çünkü Çarlık Rusya’sının yıkılmasından sonra, 1918-1920 yılları arasında ilk bağımsızlıklarını yaşamışlardı. Tabi daha önceki monarşiler çağı olarak nitelendirebileceğimiz Ermeni veya Gürcü krallıklarını ve Azerbaycan’daki hanlıkları da hatırlamalıyız.  

Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, 1917 yılında kurulan ilk Türk cumhuriyeti olan Kırım Halk Cumhuriyetinden kısa bir süre sonra 1918’de kurulmuştu. Fakat Çarlık Rusya’sının Sovyetler Birliğine dönüşmesi sürecinde Kafkaslar tekrar Ruslar tarafından ele geçirildi ve Azerbaycan diğer bölgeler gibi 1991 yılına kadar SSCB’nin parçası oldu. 1991 bağımsızlığının hemen öncesinde Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin toprağı olan Dağlık Karabağ’daki Ermeniler, Ermenistan’a bağlanmak hedefiyle gösterilere başladılar. Sonrasında çıkan çatışmalar sonucu Ermenistan Rusya’nın yardımıyla Dağlık Karabağ’ı ve ötesindeki 7 rayonu (ilçe) (Ağdam, Cebrail, Fuzuli, Kelbecer, Kubatlı, Laçin, ve Zengilan) işgal etmesi sonucunda, Azerbaycan ciddi miktarda toprak kaybetti. 1994 yılındaki ateşkes ile çatışmalar sona erdi ancak zaman zaman ateşkes ihlalleri yaşandı. Böylelikle Dağlık Karabağ, Güney Osetya ve Abhazya ile beraber Kafkasya’nın “donmuş sorunları” arasında yerini aldı.

Uluslararası hukukun temel prensiplerinden biri olan güç yoluyla toprak edinmeyi yasaklayan kurallar, Birleşmiş Milletler Şartının 2. maddesinin 4.paragrafında da “Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı, gerek Birleşmiş Milletler’in amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar” şeklinde ifade edilmiştir.

Dolayısıyla uluslararası hukukun açık bir ilkesi olmasına rağmen Dağlık Karabağ bölgesi ve ötesindeki 7 rayon Ermenistan tarafından işgal edilmişti. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi 1993 yılında 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararları ile sırasıyla Kelbecer, Ağdam ve Zengilan’ın işgalinin sona erdirilmesini ve oradaki Ermeni işgal güçlerinin tahliye edilmesini talep etmiştir. Vurgulamakta fayda var ki BMGK kararları tüm ülkeler açısından bağlayıcıdır.

Ancak uluslararası ilişkiler öğrencilerinin de gayet iyi bildikleri gibi hukuki prensiplerin askeri güç karşısında, özellikle barış bölgeleri diyebileceğimiz Batı Avrupa ve Kuzey Amerika dışında, fazla bir kıymeti yoktur. Dolayısıyla savaş öncesi duruma (status quo ante bellum) dönebilmek için ya diplomasi devreye sokulabilir ya da askeri çözüm aranır. Ancak, Azerbaycan’ın müzakereler yoluyla Karabağ’ı geri alması çok zor gözükmektedir, belki Ermenistan sadece işgal ettiği 7 rayonu tahliye etmeyi kabul edebilir ki bu bölgede Ermenilerce Azerbaycan Türklerine karşı açık bir etnik temizlik icra edilmiştir. Savaştan önce bu rayonlarda Karabağ’ın aksine ezici çoğunluk Azerbaycanlılardan oluşmaktaydı. Öbür taraftan Ermenistan’ın Karabağ’ı tahliye etmesi beklenmemelidir çünkü öyle bir niyetleri yoktur. Zaten Ermenistan’ı bile yakın zamana kadar Karabağ klanı olarak adlandırılan Robert Koçaryan ve Serz Sarkisyan gibi Karabağlı Ermeniler ve 20 civarında o bölgeden gelen aileler veya oligarklar yönetmekteydi.

Bütün bu arka planı ortaya koyduktan sonra, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın eşinin ağustos sonunda cepheye gidip Kalaşnikov ile fotoğraflar çektirmesi, 27 Eylül 2020’de başlayacak saldırıların belki de habercisi idi. Bu tarihte Ermenistan tarafından Azerbaycan topraklarına karşı başlatılan saldırılar birçok Azerbaycanlı sivilin öldürülmesi ile sonuçlanmış, aynı zamanda Paşinyan’ın “Karabağ’da diplomatik çözüm yok” açıklaması ortamı daha da germişti.

‘Garabağ’ (Qarabağ) Azerbaycan Türkleri açısından bir ulusal onur meselesi ve vatan toprağıdır. Onları teorik olarak uluslararası örgütler de desteklemektedir ancak diplomasisiyle en açık desteği veren Türkiye’dir. “Tek millet iki devlet” prensibi üzerinden formüle edilen ilişkiler ayrıca Türkiye’ye yöneltilen Ermeni soykırımı iddialarına karşı Azerbaycan’ın Türkiye’ye verdiği destek, o ülkeden ithal edilen petrol ve doğalgaz ile pekişmektedir. Dolayısıyla ikili ilişkilerin hem ekonomik, hem duygusal/ ulusal boyutları vardır, ki bütün bunlar ikili ilişkileri özel kılmaktadır. Ama bunlar dışında uluslararası hukuk da Azerbaycan’ın haklı olduğunu ortaya koymaktadır.

Sahada Azerbaycan’ın başarıları söz konusu olup, Fuzuli dahil 20 civarında yerleşim biriminin özgürleştirildiği haberleri verilmektedir. İşin ilginci, İsrail’in bu ülkeye sattığı insansız hava araçları (İHA) ve diğer askeri malzemeler, aslında İsrail-Azerbaycan ilişkilerinin olumlu yönünü ortaya koymaktadır. Öbür taraftan, diplomatik çabaların devreye girmesiyle ekim sonunda Azerbaycan ve Ermenistan dışişleri bakanları Washington’da Amerikan dışişleri bakanı ile ayrı ayrı görüşmeler gerçekleştirdi. Fakat sonuç olarak, yaklaşık bir aydır devam etmekte olan çatışmaların kesilmesi Amerika veya Rusya’nın etkisiyle mümkün olsa bile, Dağlık Karabağ sorunu ciddi bir mesele olarak var olmaya devam edecektir.