1990’lı yılların başı idi. Artık İstanbul’un yakıt ihtiyacının doğalgaz yolu sağlanması kararı alınmış ve gerekli hazırlıklara da başlanmıştı.
Kulüp toplantısında konuyu arkadaşlarla tartışırken, aramızdan biri, doğalgazın, İstanbul’un altına bir bomba yerleştirmek anlamına geleceğini ve şehri büyük risk altına sokacağımızı iddia ediyordu.
Kulunuz ise buna karşı çıkarak, kömür veya fueloil ile ısınmanın giderek mümkün olamayacağını, belli bir nüfusa ulaştıktan sonra, kömür ve fueloil kamyon ve tankerlerinin köprüde korkunç bir kuyruk meydana getireceklerini belirttim. Daha önemlisi bu iki maddeden yayılan dumanların şehri zaten yaşanmaz bir hale getirdiği gerçeği üzerinde ısrarla durdum. “Doğalgaz, İstanbul’un kurtuluşu olacaktır” deyip sözlerimi bitirdim.
Aradan iki veya üç sene kadar geçmiş ve bizim Valikonağı Caddesine doğalgaz boruları döşenmiş, evlere de dağıtılmıştı. Bir gece arkadaşlarla salonda sohbet ederken aniden müthiş bir patlamayla yerlerimizden fırladık; camlarımız parçalanmıştı. Takriben elli metre ötemizde yerden alevler fışkırıyordu; civardaki tüm apartmanların camları çerçeveleri patlamış hatta bazı giriş kapıları bile yerlerinden sökülmüştü. Tüm caddede tahribat oluşmuştu.
Kaderin şu cilvesini görüyor musunuz? İstanbul’daki ilk doğalgaz kazası neredeyse, benim, yani en güçlü destekçisinin, başına gelmişti.
Ne zaman doğalgaz gündeme gelse daima bu olayı hatırlarım.
Günümüzde, doğalgaz ile yatıp doğalgazla kalkıyoruz. Haberlere baksak, özellikle ülkemizi çevreleyen tüm denizler fokur fokur bu gazla kaynıyor. Halk deyimiyle “Elini sallasan ellisi, kolunu sallasan tellisi” var.
Nitekim sizlerin de basından ve televizyonlardan izlediğiniz gibi Akdeniz’de neredeyse boş yer kalmadı. Tüm devletler, onlara bağlı petrol kurumları, uluslararası şirketler bir parsel buldukları anda hemen oralara gidip bir sondaj platformu kurup üretime başlıyorlar.
Bazen de haritalar öylesine birbirlerine girmişler ki, kimin nerede ne yaptığı da belli olmuyor. Bu yüzden de devamlı sürtüşmeler gidip geliyor. Bu ihtilafları veya çıkarılacak gazın kendisini ve sevkiyatını güvence altında tutmak için, ilgili ilgisiz epey sayıda harp gemileri ortalıkta dolaşıp duruyorlar. Bir de ticari yük taşıyan gemileri de eklerseniz, Akdeniz’e özel bir trafik polisi görevlendirmek şart olacak.
Haberlerde doğalgaz arzının artacağı öyle bir şekilde halka sunuluyor ki neredeyse bir tanker alana bir tanker de bedava kampanyaları başlayacak sanırsınız.
Üstüne üstlük Karadeniz’de, ülkemiz toplam 405 milyar metreküplük rezervi de bulunca artık sevinçten ağzımız kulaklarımıza varacak. Her türlü iyimser fikir ve düşünceler ortalığı kaplamış durumda.
Ama lütfen acele etmeyin.
Hatırlayacaksınız, pandeminin ilk aylarında petrol fiyatları birdenbire 20 dolara kadar inmişti.
O günlerde felaket senaryoları tüm dünya basınını kaplamıştı. Bazı analistler, bu fiyatın 10 dolara kadar düşebileceğini, bilhassa açık denizde petrol veya doğalgaz çıkaran firmaların çok zorda kalabileceğini öngörmekteydiler.
Nitekim 20 dolar seviyesini görür görmez Rusya Başkanı Putin derhal Suudi Prens Selman ile temasa geçip üretim kısıtlamalarına başlamayı önerir. Onların üretim maliyeti çok yüksekti ve çok büyük zararlarla karşı karşıya kalabilirdi…
Prens Selman ret eder ve üretimi arttırmayı dahi planlar. Onun maliyeti sadece varil başına 2,80 dolardır. Dolayısıyla hala kazançlıdır… Ve onun hedefi petrol gelirlerinin artış hızını kesmeden diğer sektörlere geniş yatırımlar yapmaktır.
Ancak devreye bu sefer ABD başkanı Trump girer. Onun da başı derttedir. Eğer fiyatlar 20 dolarda kalırsa kendi ülkesindeki şist tabaklarından petrol çıkaran firmalar ve kaya gazı üreten şirketler muazzam zararlara uğrayacak ve bankalara borçlarını ödeyemeyip iflas edeceklerdir.
Diğer taraftan ekonomisi, Kuzey Denizindeki petrol ve gaz yatırımlarına geniş anlamda bağlı olan Norveç şirketleri de belki de binlerce kişinin işine son verebileceğini de beyan etmektedir. Suudilere bir ‘rica’ da oradan gelir.
Neticede Suudiler ikna edilir orta yol bulunur ve petrol arzı az da olsa kısılır. Fiyatlar yükselmeye başlar ve fiyatlar 40 dolar seviyelerine çıkar. Üç büyükler (ABD, Rusya ve Suudi Arabistan) iyi kötü durumlarını düzeltirler, ancak Nijerya, Angola, Irak, Venezuela gibi, temel üretim maliyetleri yüksek olan, küçükler hala kendilerine gelemedikleri gibi krizden nasıl çıkabilecekleri hâlâ büyük bir soru işaretidir.
Bazı uzmanlara göre ise petrol ve genelde tüm fosil kaynaklı (doğalgaz dâhil) enerji piyasası çok istikrarsızdır ve yeni düşüşler gelebilir.
Yetkili kişilerimiz Karadeniz’de maliyeti düşürecek yeni teknolojilerin kullanılacağını ve bugünküne kıyasla doğalgazı daha ucuza tüketime sunabileceklerini belirtmişlerdir. Ne olursa olsun açık deniz sondaj yatırımının karadakilere göre en az 5 misli fazla olduğu da bilinmektedir.
Naçizane kanaatime göre hesaplarımızı yaparken bir varil petrolün 10 dolara düşebileceği hesabıyla bu işe girişmek gerekir. Üç yıl sonra daha üst seviyelerde bir fiyat oluşursa fark bizim bütçemizin kâr hanesine yazılsın.
Şimdilik havalar yurdun çok büyük bölümünde sıcak gidiyor… Düşük gaz faturalarından arttırdığınız gelirleri sakın harcamayın. Sert bir kış için saklayın…