Atatürk´ün büyüklüğünü tekrar idrak etmek...

Emre ALKİN Köşe Yazısı
11 Kasım 2020 Çarşamba

Kasımın ilk haftası bir pazar gecesi başlayan istifa bilmecesi uzun süren bir süreç sonunda çözüldü. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Bakan Albayrak'ın istifa ya da Ankara'nın yeni yaklaşımıyla "görevden af" talebini kabul etti. Daha haber yayılmadan piyasalarda olumlu rüzgarlar esmeye başlamıştı zaten. Yurt dışında COVID’E aşının bulunduğuna dair haberle beraber sert düşen altına, bir de yurt içinde sert düşen dolar eklenince, bazı yatırımcılar üzüldü diyebilirim. Eğer hatırlayan varsa, 28 Ağustos'ta sosyal medyada ‘Boşuna demedik: Altının Altında Kalmayın’ diye bir yazı paylaşmış ve uyarmıştım. Dan Levent ile yaptığımız sayısız Instagram canlı yayınında, altının hem ons hem de Gram/TL olarak dirençleri ile kırılma noktalarından bahsetmiş, "Acele etmeden aktif takip edin" diye uyarıda bulunmuştuk. Buna karşılık altında ‘sat-al’ imkanı bulunmadığını iddia edenler olmuştu. Son gelişmeler bize inatçı olunmaması gerektiğini bir kere daha gösterdi. Neticede piyasalar her zaman yatırımcılara fırsat sunar, yeter ki sabırlı olsunlar. Bakan Albayrak'ın görevi bırakmasıyla piyasalarla daha barışık bir ekonomi yönetiminin görev alacağı beklentisi BIST'i hızla yükseltirken, döviz kurları da hızla düştü. Açıkçası benim yepyeni bir anlayışın geleceğine dair çok büyük bir beklentim yok. Çünkü ekonomi kurmayları dış politikada giderek sertleşen Türkiye çerçevesinde, azalan kaynaklar ve artan borçlar gerçeği içinde topu havada tutmaya çalışıyorlar. Ekonomiyle alakalı her bakanlık için aynı cümleyi sarf edebilirim. Ekonomi yönetiminde şahıslar değil, yaklaşımlar önde olmalı... Dolayısıyla, yukarıda bahsettiğim inatçı yatırımcılar nasıl para kaybediyorsa, kaybettiren bazı taktik ya da stratejilerde ısrar eden bir siyasetimiz olduğunu da görmeliyiz. Fransa ve ya Suudi Arabistan'la çekiştiğimiz gibi arz-talep dengesiyle çekişemeyiz. Bankalarla olan ilişkileri İsrail ile yaşadığımız gerginliğe benzetemeyiz. NATO zirvesinde Almanya'nın ağzının payını verdiğimiz gibi, reel sektör temsilcilerinin şikâyetlerine sert çıkışlar yapamayız. Sonuç olarak bankalara, piyasa aktörlerine, yabancı yatırımcıya, reel sektöre, çalışan insanımıza ihtiyacımız var. Onların derdi hepimizin derdi. Onların menfaati bu ülkenin menfaatidir. Diplomatik konulardaki kırmızı çizgileri anlıyorum. Ancak her yere kırmızı çizgiler çekemeyiz. Ekonomik konularda alınganlık ya da intikam gibi duygular geçerli değildir. Soğukkanlı olmakta büyük bir fayda vardır. Özetle, kimlerin bakan ya da kurmay olacağından çok piyasa kurallarına inanan ve güvenen bir ekonomi anlayışını ortaya çıkarmak daha önemlidir. Bu arada aynı gece geç saatte Maliye ve Hazine Bakanı olarak atanan Sn. Lütfi Elvan'ın tecrübeli bir isim olduğunu düşünüyorum. Bu atama ile ilgili fikirlerimi ilerde paylaşacağım. Geçenlerde 10 Kasım ve Ulu Önder Atatürk'ün ölümsüz eserlerini bir kere daha hatırladığımız, ebediyete doğru akıp giden günlerden birini daha yaşadık. Bu yazıyı da onun bir sözüyle bitirelim: "Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir. (1937)..." Piyasa ekonomisinin ne kadar önemli olduğunu neredeyse 100 yıl önceden haber veren Ulu Önder'e bugün daha fazla kulak vermekte fayda olduğunu düşünüyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.