Elli yılı aşkın bir süredir yazmaya, düşündüklerimi paylaşmaya çalışıyorum. Bu süre içinde yanlış anlaşıldığım da olmuştur, sözlerimi farklı şekilde yorumlayanlar da… Bunu yakınmak için söylemiyorum. Tersine çok da doğal karşılıyorum. Şöyle ki, ne herkesle aynı düşünce yapısında olabiliriz ne de yaşanan olaylara benzer duygu ve birikimlerimizle yaklaşabiliriz. Okuduğumuz bir şiir, izlediğimiz bir film, dinlediğimiz bir müzik, baktığımız bir resim, her birimizi farklı duygu ve düşüncelere yöneltebiliyor. Onlar hakkında da, herkesin yargılarına tümüyle karşıt yorumlar yapabiliyoruz. Bunu da sanatsal yapıtların imgesel zenginliklerine ve getirdikleri çağrışımlara borçluyuz. Nitekim birçok sanatçının, ancak ölümlerinden yıllar sonra değerlerinin anlaşıldığını, eserlerinin çok farklı beğenilerle yorumlandığını görebiliyoruz.
Sanat alanındaki yorumlarda elbette ki birikimlerimiz kadar, beğenilerimiz de önemli olmaktadırlar. Oysaki günlük hayatta karşılaştığımız kimi yaklaşımlarda, çıkar kaygılarının öne çıktığını görebiliyoruz. Birilerini kötülerken kendilerini olumlu yanlarıyla göstermek, övgüleri abartarak bundan bir pay çıkarmak, olayları yönlü ya da yanlış yorumlayarak başkalarına yaranmak gibi… Her birimiz bunların yanına okuduğumuz, tanık olduğumuz ya da televizyonlarda izlediğimiz daha sayısız örnek ekleyebiliriz.
Konu ile ilgili bir öyküyü anlatalım:
Zenginin biri ölmüş. Bu adam, yalnızca zengin değil, aynı zamanda da bilge biriymiş. Oğlu daha on iki yaşında olduğu için köyün yaşlılarına, şu sözlerin yer aldığı bir vasiyetname bırakmış: "Mallarımdan en çok beğendiklerinizi alın; ondan sonra oğluma verin."
Beş kişi bütün değerli malları kendi aralarında paylaşmışlar. Kullanışsız olan birkaç şey dışında hiçbir şey kalmamış, onları da çocuğa vermişler. Bu arada yaşlı adam oğlu için de ileride açılmak üzere bir mektup bırakmış. Büyüdüğünde oğlan bu mektubu açmış. Şöyle yazıyormuş: "Yaşlılar doğaldır ki vasiyetnameyi kendilerince yorumlamış olabilirler; oysaki benim söylemek istediğim şudur: En çok beğendiklerinizi alın ve sonra onları oğluma verin."
Oğlan mektubu yaşlılara götürmüş. Onlar daha önce yazılanları kendilerince yorumladıkları için malları aralarında paylaşmışlar. Bu mektup üzerine her şeyi geri vermişler. Mektupta aynı zamanda, "Senin alma zamanın gelmeden, onların vasiyetnameyi kendilerine göre yorumlamaları iyi olur; çünkü eğer sana doğrudan, daha yaşın gelmeden verirsem, bu yaşlılar onları yok ederler. Bıraktım ki sen teslim almaya hazır olana kadar, onları kendi malları gibi korusunlar" diye yazıyormuş.
Herkes öyküdeki baba gibi bilge olamıyor!
Sözcüklere yanlış anlam yüklemelerden tutun, kimilerinin yasaları kendilerince esnetmeleri yüzünden başımıza neler gelmiyor ki… Arkadaşlık ilişkilerimiz bozuluyor, evlilikler çatırdıyor, toplumsal gerginlikler artıyor… Kısacası birbirini anlayamayan insanların sayısı giderek çoğalıyor. Oysaki farklı yorumlar, hayatımızı karartmak yerine, daha çok zenginleştirmeli diye düşünüyorum. Kuşkusuz olay ve insanlara sevgi, hoşgörü ve sevecenlikle yaklaştığımız sürece…