Şu sıralar çoğumuz sosyal medyada gündeme oturan, hor görülenlerin dizisi ‘Bir Başkadır’a kilitlendik. Kimimiz dizide ‘Peri’ karakterinde kendinden yansımalar gördü, kimimiz ise Meryem’i ve Gülbin’i kendi gerçekleri içerisinde anlamaya çalıştı. Ali Sadri Hoca’nın gözyaşlarında, kızını memlekete uğurlarken kabullenişinde ortak duyguları paylaştık. Kırılganlığımızın iyice arttığı ve birbirimize tutunmaktan başka çaremizin kalmadığı bu zor günlerde ‘Bir Başkadır’ terapi işlevi gördü. Dizinin başarılı kadrosu içerisinde, başrol Öykü Karayel’i de tebrik etmeyi unutmayalım. ’Öteki’ rolüne çalışırken eşi, gururumuz Can Bonomo’dan da destek aldı mı bilinmez ama rolünün hakkını verdiğini söylememiz gerek.
Şu sıralar yine Netflix’te izlediğim ama şimdilik Türkiye’de ‘Bir Başkadır’ kadar ses getirememiş, ötekiyi konu eden bir başka film ise 13 Kasım’da vizyona giren, Romain Gary’nin ‘Onca Yoksulluk Varken’ eserinden uyarlanan ‘The Life Ahead / Önümüzdeki Hayat’ isimli yapımdı. Sophia Loren’i tanıyamayan kuşaklar için efsane oyuncuyu ekranda izleme fırsatı tanıyan film, Holokost kurtulanı hayat işçisi Madam Rosa ile Senegalli göçmen, kimsesiz ve kendi de bir hayat işçisinin oğlu olan Momo arasında gelişen bağ üzerinden bizlere ‘öteki’ kavramını sorgulatıyor. Momo’nun “O kolundaki numaralar nedir?” sorusu ile başlayan ve Rosa’nın gizli mabedini keşfi ile devam eden yolculuğunda, filmdeki farklı ötekilerin de hayatlarına tanık oluyoruz. Romanın kendisi kadar yazarı da bir o kadar ilginç; kara mizah edebiyatının Fransa’daki en önemli ustalarından olan Romain Gary, bu eseri kaleme alırken de sisteme boyun eğmeyi reddederek bir takma ismi tercih ediyor. Yazarın bu eseri ‘Emile Ajar’ takma adı ile basılıp, Goncourt ödülünü kazanınca Romain Gary’nin yüzündeki tebessümü görmek isterdim. Gary’ye neden takma ad kullandığı sorulduğunda ise, birçok eleştiriye maruz kaldığı bir dönemde amacının kendi karakterinden kurtulup özgürleşebilmek ve ifade özgürlüğünü yeniden kazanmak olduğunu belirtmiş.
Onca Yoksulluk Varken, bol bol altını çizeceğiniz cümlelerle dolu, adaletsizliğin her konuda hissedildiği çağımızda mutlaka okumamız ve okutmamız gereken bir eser. Tıpkı romanda Romain Gary’nin belirttiği gibi; “Yasalar, başkalarına karşı korunacak bir şeyleri olan kişileri korumak için yapılmıştır.”
***
Haliç sinagogları ilgi göstermemizi bekliyor!
Geçtiğimiz hafta 500.Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesinin organizasyonu ile düzenlenen etkinlikte Haliç’in yıllardır kapıları kapalı sinagogları ilk kez komşularını ağırladı. Rehberliğini meslektaşlarım ile üstlendiğimiz kültür turlarında İştipol, Ahrida, Yanbol ve Çana Sinagoglarını sosyal mesafe kuralları içerisinde misafirlerimize tanıttık. 500.Yıl Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Silviyo Ovadya, yönetim kurulu üyeleri Doğan Pinhas, Dalya Maya ve Elda Sasun’un da bizzat katıldığı ve destek verdikleri bu özel günde İştipol ve Çana Sinagoglarının metruk durumlarını görmek içimizi acıttı. Türkiye’nin tek ahşap sinagogu, ortak kültürel mirasımız İştipol Sinagogunun maalesef bir camı kırık, dışardan havaya maruz kalıyor, tahtakuruları ahşaba zarar vermeye devam ediyor ve bir tarih gözlerimizin önünde yok oluyor. Çana Sinagogu ise restore edilen tavanına rağmen, tüm dış etkilere maruz, çürümekte olan kapıları ile zamana direniyor. Salgın sonrası benzer etkinliklerle dileriz bu sinagoglarımıza toplumumuzun ilgisini çekebilir ve komşularımızla birlikte ortak kültürel mirasımıza sahip çıkabiliriz.