Yaşadıkça, ‘Doğa kendini yeniler’ gerçeğini daha iyi kavrıyorum.
Evimizin bir cephesi boydan boya cam. Her biri de oldukça geniş ebatta. Çerçeveleri değiştirdiğimiz zaman dahi, apartmanın dış cephesine uyum göstermesi açısından şekline dokunmadık. Ancak, camların temizliği de bir hayli zor oluyor. Dolayısıyla yıllardır Adnan Usta düzenli aralıklarla eve gelip camları siler.
COVID-19’un ‘aile fertleri haricinde kimseyi içeri almayın’ düsturuna saygı gösterip Adnan Usta’yı bekletmeye aldık. Zaman geçtikçe pırıl pırıl olan camlarımız, ton farkıyla, beyazdan griye dönüştü. Neyse ki yağmurlar başladı. Bu sefer ortaya çıkan görüntü daha ilginçti. Camlarda dikey şekilde inen paralel çizgiler oluştu. Bir gri, bir beyaz, bir gri… Doğanın bu mucizesi karşısında aciz kaldığımdan çareyi perdeleri kapatmakta buldum. Tülleri sadece odayı yarım saatte bir havalandırmak için aralıyorum.
↔↔↔
Dikkatli davranmamıza rağmen, eve yabancı birinin girmemesi pek de mümkün değil.
Geçen gün, sabahın ikisinde mutfakta oturmuş çok lazımmış gibi cep telefonumdan ‘son dakika’ haberlerini izliyordum. Birden, ‘pıt, pıt, pıt’ sesleri duydum. “Yağmur mu başladı?” diye pencereyi açtım. Etraf kupkuru. Musluk da damlamıyor. Eskiyen apartman boruları sayesinde, evimizi birkaç kez su bastığından, o sesine olan hassasiyetim üst seviyededir. Sonunda, mutfak balkonunda bulunan termosifondan çoğalarak akan damlaları fark ettim. Tam altındaki tezgâhın üstünde duran ne varsa, kısa sürede ıslanmaya başladı. O durumda tek yapabildiğim, “Hayat müşterektir” diyerek eşimi uyandırmak oldu. Eşim hâlâ hangisi olduğunu öğrenemediğim sıcak su vanasını hemen kapattı. Ardından ıslanan eşyaları toparladık, zemini de iyice sildikten sonra, saat üç buçukta yattık.
Sabah ilk iş her bir konunun uzmanı(!) olan apartman görevlisini çağırdık. “Abi bunun kazanı delinmiş, değiştirmeli. Topraklama yapmalı önce” dedi. Elektrikçiyi çağırdık, o da halloldu. Bu arada yakınımızdaki beyaz eşya satan dükkândan termosifon satın aldık. Rica, minnet kısa sürede servisten iki eleman geldi. Yarım saat içinde yenisini taktılar.
Diyeceğim şu ki, yarım gün içinde, galoş giyip maske taksalar bile, eve apartman görevlisi, elektrikçi ve yamağı, iki de servis elemanı olmak üzere, beş kişi girip çıktı.
Çağırmayıp ne yapacaktım?
↔↔↔
Artık her gün bir veya iki simit alıyorum. Yıllardır hep aynı kişiden alışveriş yaparım. Geçenlerde yakınından geçerken seyyar arabanın camından az miktar simit kaldığını fark ettim. “Nasıl gidiyor?” diye sordum. “Abla hep yüz elli simit alırdım. Şimdi otuza indirdim, o bile bazen elimde kalıyor” yanıtını verdi.
Öylesine zor zamanlardan geçiyoruz ki, kime ne kadar elimiz uzanırsa, destek vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Simitçi sadece bir örnek… İster yeyin ister ufalayıp kuşlara verin, ama biraz harekete geçin. Kimsenin yarın ne yaşayacağını bilmediği bir devirdeyiz.
↔↔↔
Uzun süre üye olmamak için direndim. Gelip geçici bir heves olduğuna inansam da, yaşıtlarımın arasında güncel sohbet haline gelen “Haaarika bir dizi”, “Onu izledin mi?”, “Bunu seyrettin mi?” konuşmalarından, hem de televizyon programlarının giderek boğucu hale gelmesinden, ben de aynı kervana katıldım. Artık ‘Tenflix for Beginners’ (başlangıç seviyesindekiler için Tenfliks) kurslarına yazıldım. Her gün not tutuyorum, eve yeni bir oyuncak gelmiş gibi. Dört sezon devam eden kraliyet dizisini, iki gecede bitirmeye kalkışınca pek iyi olmadı. Nasılsa dersler artık ‘on line’, biraz geriden takip edebiliriz.
↔↔↔
12 Kasım 2020 tarihli makalemde, ‘İstanbul Seni Hiç Terketmedim ki...’ başlıklı kitabın yazarı Tolya Filiz, Belçika’da değil, Lüksemburg’da yaşamaktadır. Yapıt, kurgusal ögelerle bütünleşen otobiyogrfik bir romandır. Düzeltir, özür dilerim.