Altına Rağbet Senesi

Metin BONFİL Köşe Yazısı
2 Aralık 2020 Çarşamba

 

Tam 1 sene önce reel faizler negatif idi. Geçtiğimiz bir senede halkımız dövizi ve altını tercih etti. Türkiye’de yerleşik kişilerin bankalarda bulunan döviz ve altın mevduatı takriben 230 milyar dolar. Bir sene öncesine göre 34 milyar dolarlık artış var. Bu artış iki yerde belirgin:

1) Tüzel kişilerin döviz mevduatları 9 milyar dolar artmış. Şirketler (büyük ihtimal döviz geliri olanlar) dövizlerini bozmak yerine bolca dağıtılan ucuz TL kredileri tercih etmişler;

2) Bireylerin altın hesapları 21 milyar dolar artmış.  Vatandaş birikimini koruyabilmek için altın almış. İlginç olan, vatandaşın dövize hücum ettiğine dair bir bulgu yok. Tabi bu hesapların içinde yastık altındaki altın ve bilezikler ve saire bulunmuyor.

Geçen sene 23 Kasım’da altının ons fiyatı 1450 dolar idi. 20 Kasım 2020’de 1800 dolar kabul eder isek, fiyat artışı yüzde 24. Yani, 23 milyar dolarlık artışın sadece 3.3 milyar doları fiyat artışından geliyor; 20 milyar doları ise taze talep. Bir ton altının değeri takriben 60 milyon dolar. Bankalara sadece son bir sene içinde ilave gelen altın deposunun maddi karşılığının ($20 milyar/$60m/t= 333 ton) olduğunu tahmin edebiliyoruz. Bu miktar, Türkiye’nin yıllık ortalama altın ithalatın iki katına, Dünya yıllık üretiminin 10’da birine denk geliyor.

Dünya Altın Konseyinin raporuna göre Türk halkının altına olan talebi senelik ortalama 160 ton civarında ve dünyada dördüncü sırada. 2000 senesinde hiç altın üretilmezken, bugün Türkiye’deki 18 altın işleme tesisinin üretimi yıllık 40 tona yaklaştı. 12 tane de proje veya yatırım aşamasında olan yeni üretici geliyor. Ormanlarımız ağlayacak yine. Yine Konsey’in raporlarında Türk halkının ‘yastık altındaki’ altın stokunun 3.500 ton civarı olduğu belirtiliyor. Bu miktar, dünyanın bir yıllık altın üretimine eşdeğer.

Neden altına bu rağbet? Raporda, Türk halkının ‘geleneksel’ olarak altına tasarruf etmeyi sevdiği ifade ediliyor. Oysa bu raporları yazanların 30 senelik geleneksel yüksek enflasyon konusunu araştırmaları gerekir idi. Altın, 1970’lerin ortasından 2005’e kadar Türk lirasının yıllık yüzde 70 enflasyona mağlup olduğu bir dönemi yaşayan Türk halkının en önemli korunma araçlarından biri olmuştur. Reel faizin eksiye döndüğü geçen sene de halkımız tasarruflarına 20 milyar dolarlık altın eklerken, şirketler de ucuz kredileri alıp döviz girdilerini bozmayarak memleket için olumsuz ama kendileri için akılcı tepkiler vermişlerdir. Bununla beraber, sadece 83 milyonluk nüfusu ile tüm dünya altın talebinin yüzde 6’sını oluşturan Türkiye’nin altın literatüründe en önemli ilk üç pazardan biri olarak bilinmesinin altında şüphesiz geleneklerimiz de yatmaktadır.

 

Altına olan talep sadece Türk halkından değil, genel olarak dünyanın önemli merkez bankalarından da gelmekte. Bunun sebebi, doların değer kaybetme riski, sıfır veya eksi reel faizlerden korunma ve dünya finans piyasasındaki dolar hegemonyasından kaçabilme ihtiyacı. Son birkaç senede en çok altın alan ülkeler Çin (elindeki dolar rezervlerinin bir kısmını altına çevirme hedefi var, ancak halen tüm rezervlerinin sadece yüzde 3’ü altında); Rusya (ABD yaptırımlarına karşı korunmak istiyor); Hindistan ve Türkiye (negatif faizlere tepki).

Bu kısa analizden hangi sonucu çıkartmak mümkün? Faizlerin arttırılması ve aktif rasyosunun kaldırılması ile bir iki senelik kısa vadede:

-        Şirketlerin ellerinde tuttukları fazla dövizleri TL’ye çevirmeleri;

-        Reel faizlerin artıya geçmesi ile altına akan taze paranın hızının kesilmesi;

-        Dövizdeki kur artışının durulması ile 2021’de enflasyonun kontrol altında tutulabileceği beklentisinin yaygınlaşması;

-        Doğal gazda olduğu gibi altın arama faaliyetlerinin hızlandırılması (halkımızı 'doğru bilgilendirme’ kampanyaları ile altın üretimini arttırmanın da bir beka sorunu olduğunun anlatılması) ve

TL’nin değer kaybının durulması beklenebilir.

Özetle, halkımızın altına olan talebinin, 40 yıldır kaybolmayan enflasyonu yenmek için yeniden sözü verilen reformların samimiyet testi olarak hazır ve nazır beklediği görünmekte. Kim bilir, enflasyondan kurtulur isek belki altın sevgisinden de kurtuluruz, o zaman da ormanlarımız kesilmekten, sularımız da siyanürden kurtulur…