Hepimiz sorumluyuz!

Avram VENTURA Köşe Yazısı
2 Aralık 2020 Çarşamba

Yaşadığımız şu pandemi dönemi içinde, duyarlı insanların sıkça şunu düşünmüş olduklarını umuyorum:

Hepimiz, birbirimizden sorumluyuz!

Normal zamanlarda her koyun kendi bacağından asılır gibi söylemler, toplumun genel görüşünü yansıtıyor olsa da, bir tehlike karşısında artan kaygı ya da korkularımız, bize en çarpıcı şekilde, aynı gemide olduğumuzu anımsatıyor. Ailemizin, yakın çevremizin sorumluluğunu, elbette ki her zaman ve her koşulda taşıyoruz. Oysa virüs gibi sinsi, sürekli saldırmak için pusuda bekleyen tehlikeli bir düşman karşısında yüklendiğimiz sorumluluk, yalnız yakınlarımızla sınırlı kalmıyor. İçinde yaşadığımız topluma olduğu kadar, ülkemize ve hatta tüm dünyaya karşı sorumlu olduğumuzu görüyoruz. Zamanında gerekli önlemler alınmayıp, söndürülmeyen bir kıvılcımın nasıl büyük yangınlara ve ağır yıkımlara neden olduğunu şaşkınlıkla izleyerek…

Ne yazık ki, ancak yaşadığımız olumsuzluklar yüzünden, birbirimizden sorumlu olduğumuzu hissediyoruz. Bu bilinç kimi öğretiler ve inançlar aracılığıyla her zaman aşılanmaya çalışılsa da, sınırlı sayıda insanın dışında hiçbirimiz, bir tehlikeyle karşılaşmadığımız sürece, bu konu üstünde düşünmüyoruz bile. Öyle ki, dünyanın bir yöresinde yaşanan deprem, su baskını, kasırga gibi doğal afetleri basından okur, televizyondan izlerken, hangimiz yaşanan acıları hissedebilmiştir, bilmiyorum. Öte yandan inançlarının etkisiyle, bu olumsuzlukları yazgılarının birer sonucu olarak görenler için de hiçbir yorum yapmak istemiyorum.

Ünlü İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung, New Mexica'ya yaptığı bir yolculukta, bir süre Pueblo Yerlileri ile birlikte olmuş. Bu süre içinde, her sabah güneşin doğuşunda yaptıkları bir töreni merakla izlemiş. Sorduğunda, yerlilerden biri ona bu törenin anlamını şöyle açıklamış: Onlar, kendilerini dünyanın çatısında yaşayan bir halk ve Güneş Baba’nın çocukları olarak görüyorlarmış. Eğer bu dinsel görevlerini, her gün doğumundan önce yerine getirmezlerse, yıllar sonra güneşin hiç doğmayacağına ve sonsuza kadar gece olacağına inanıyorlarmış.

Bu sözler karşısında Jung şöyle yazıyor:

"Bunun üzerine her bir yerlinin onurunun, dinginliğinin neye dayandığını anladım. Bu onun güneşin oğlu olmasından kaynaklanıyor; yaşının evrenbilimsel bir anlamı var, çünkü babasının ve tüm yaşamın koruyucusunun her gün doğmasına ve batmasına yardım ediyor."

Bir insanın, inançları nedeniyle de olsa, doğanın geleceğinden bir sorumluluk üstlenmesinin ne kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Öyle ki içinde yaşadığımız doğayı, insanı, canlı ve cansız varlıklarıyla bir bütün olarak görmemiz gerekiyor. Bu bütünlükte, dünyanın var oluşuyla sürüp giden evrensel bir dengenin de var olduğunu görebiliyoruz. Nitekim bir tarafın çıkarına bozulabilecek bu denge, yalnız doğayı değil, insanlığı da yok etmeye götürebiliyor.

Cahillik, duyarsızlık, aldırmazlık bir yana…

Doğaya ve insanlığa karşı sorumluluklarının bilincinde olan her birey, yaşanan olumsuzluklara karşı, gözlerini kapalı tutabilir mi?